Eğitim, bir ülkenin küresel aktör olabilmesi için ilk ve en önemli şartlardan birisidir. Bir ülke petrol zengini olabilir veya imparatorluk bakiyesi geniş toprak parçalarına hükmediyor olabilir. Ancak insan kaynağını sağlam yetiştirmiyorsa, eninde sonunda hüsrana mahkûmdur.
Geçtiğimiz günlerde görüşme imkânı bulduğumuz Millî Eğitim Bakanımız Mahmut Özer'e hayati meselemiz olan eğitimde geldiğimiz son noktayı sordum. Öğrendiğim bazı verileri aktarmak istiyorum:
2000'li yılların Türkiye'sine bakıldığında 5 yaştaki okullaşma oranının %11 olduğu görülecektir. Bu rakam bize Türkiye'de 5 yaşındaki her 100 çocuktan sadece 11'inin okul öncesi eğitim imkanından faydalanabildiğini göstermektedir.
2022 yılının Türkiye'sinde ise bu rakam %95'e yükselmiş durumdadır. Sadece İstanbul'da bu rakam Türkiye ortalamasının altındayken bugün için güncel verilerde bu rakam %87'ye yükselmiş durumdadır. Okul öncesi eğitimde de buna benzer bir yukarı yönlü başarı grafiği görmekteyiz. Bu alanda geçmişte var olan 200-300 bin öğrenci sayısı bugün 2 milyon gibi çok yüksek bir seviyeye ulaşmıştır.
Okul öncesi eğitime dahil olan çocukların sonraki okul hayatına devam ile suça karışma oranlarının daha az olduğu gibi araştırma sonuçları göz önüne alındığında başarının tek yönlü olmadığı ve eğitim üzerinden bir başka sorunun kökenine inerek kalıcı çözümler üretildiği görülecektir.
Ortaöğretimdeki verilere bakıldığında da büyük bir başarıya imza atıldığı görülecektir. 2000'li yıllarda ortaöğretimde okullaşma %44 iken bugün %90 seviyesine çıkmış. Orta eğitimdeki öğrenci sayısı 2,3 milyon iken şu an bu rakam 7 milyona dayanmış.
Yükseköğretimde okullaşma oranı ise 2000'li yılların verilerine göre %14 iken bugün için %48'e gelmiş durumdadır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın çalışmalarıyla yükseköğretim kademesindeki öğrenci sayısı kısa süre içerisinde 6 milyona yakın artmış.
2000'li yıllarda tüm disiplinlerde doktora programlarında yıllık mezun verilerine bakıldığında bu sayının iki binlerde kaldığını görüyoruz. Güncel veriler de ise bu sayının 8 bin civarında olduğunu herkes görecektir. Ancak bu sayı da arzulanan nokta değildir ve şimdiki ana hedef doktora programlarından yıllık mezun öğrenci sayısının 30-40 binlere ulaşmasıdır.
Başkan Erdoğan öncülüğünde başlatılan eğitim seferberliğinin belki de en önemli halkası kız çocuklarının eğitim hayatına kazandırılması olmuştur. Bu alandaki istatistik verilerine göre 2000'li yıllardan 2016 yılına kadarki verilerde kız çocuklarının okullaşma oranı erkek öğrencileri geçmiştir ve ivme artarak devam etmektedir.
Yükseköğretimde ise 2014 yılından itibaren kızlarımızın okuma oranı erkekleri geçmiş durumdadır.
Eğitimdeki en önemli eksiklerimizden bir tanesi de engelli çocuklarımızın eğitimi meselesiydi. Bu noktada da Başkan Erdoğan'ın talimatıyla Türkiye genelinde sadece 28 ilde engelli çocuklarımızın eğitim alabileceği özel eğitim anaokulu varken gerekli çalışmalarla iki ay içerisinde tüm şehirlerimizde bu noktadaki eksiklikler önemli ölçüde giderildi ve okullar açıldı.
Eğitim meselesinde en çok dezenformasyon rüzgârının estirildiği başlıklardan birisi de PISA sonuçları olsa gerek. Öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerilerin değerlendirilmesine yönelik bir tarama araştırması olan PISA ve hatta TIMMS sonuçlarına göre Türkiye, son 20 yılda bir önceki döneme göre puanlarını hep yükseltmiştir. Bu konuda önemli bir veri de Türkiye'nin öğrenci sayısında yaşadığı artışa rağmen öğrenci başına düşen harcamasının her sene azalma yerine artış göstermesidir.
Hatta geçtiğimiz aylarda OECD Genel Sekreteri Cormann, "OECD'nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı olan PISA'da son 20 yılda Türkiye'de özellikle lise öğrencileri ve kız çocukları için okula kayıt ve başarının önemli ölçüde arttığını bildirdi.
Cormann, "Yapacak daha çok şey var ama Türkiye'nin başarısı bölgeye ilham kaynağı olmalı" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin eğitim alanında elde ettiği başarı uluslararası kabul gören bir gerçek iken ve çocuklarımızın eğitimine siyaset üstü ehemmiyet vermemiz gerekirken, muhalefet maalesef sadece negatif eleştiri yapıp nerdeyse tek bir öneri sunmama politikasını sürdürüyor.
Şahsen Bakan Özer'de yüksek bir vizyon ve akademisyen kimliğinden taviz vermeden konulara yaklaşıp bürokrasiyi aşmayı hedefleyen bir şevk gördüm. Çocuklarımız için daha büyük hayırlara vesile olmasını diliyorum.