HAŞMET BABAOĞLU

“Beyrut’ta denize kavuşmak...”

"Elma imparatorluğuydu Lübnan. Cerrah'ın çarmıhı oldu...
Üzümün, yeşil bademin, dağ kekiğinin, incir kuşlarının yurduydu; sadistlerin yurdu oldu.
Turizm broşürlerinde söylenen doğruydu; Her portakalında güneş eğleşirdi.
Bugün portakalı soymaya başlayınca parmaklarımıza boğazlanmış çocukların kanı akıyor."
Lübnan iç savaşı günlerinin Beyrut'unu böyle tasvir ediyordu Nizar Kabbani...
Şam'da doğmuştu şair...
Beyrut'un aşığıydı.
İnsana ve sevdiği şehre kırgın bir ruh haliyle 1989'da Londra'da vefat etti.

***

Aylardır aynı rutin...
Gece çok geç vakte kadar hem televizyondaki, hem de telegram'daki haber kanalları önünde nöbetteyim...
Gazze ve Lübnan'dan gelen acı dolu haberler...
Seyirci olmaya mahkum edilmenin yamukluğunu dualarla telafi etmeye çalıştığım uykusuz saatler...
Sonra belki bir miktar tat verip yine de hayata inandırır diye edebiyata dönüş...
Garip şey, nerdeyse her kitapta Lübnan'a, Filistin'e dair izler arıyorum...
Sonra hem yabancı hem de pek tanıdık bir nostaljiyle Refik Halit'in Sürgün'ündeki şu satırlarda takılıp kalıyorum: "Birden hatırına bu denizin İstanbul'dan geçerek buralara ulaşmış olması ihtimali geldi; Boğaziçi'ni yalayıp Sarayburnu'nu tırnakladıktan sonra Marmara'yı aşmış. Akdeniz'e yayılmış, sonunda Beyrut sahillerine düşmüştü..."

***

Şu an Adonis'in Beyrut üzerine şu dizesi not defterimden bana bakıp duruyor: "Evine giden yol kalmadı / kuşatma ve bulvarlar artık mezarlıktır."
Ya Halil Cibran'ın "Mezarlar Ne Söyler?"deki Beyrut'un kaderini tasvir eden şu sözüne ne demeli? "Ölüm hayattan daha güçlüdür. Aşk ise ölümden de güçlü."
Cibran ki, Lübnan'dan ilk ayrılışında "arkasında cenneti bırakmış bir varlığın kederi içindeyim" demişti ama aldanıyordu...
Beyrut, yüz küsur yıldır hep aşkla direndi ölüme ve her seferinde yenildi.

***

Reşat Nuri'nin (hani şapşalların Cumhuriyet döneminde geçtiğini sandıkları ) meşhur romanı Çalıkuşu'nda bile Beyrut var: "Çölleri geçtikten sonra Beyrut'ta denize kavuşmak, annemi biraz canlandırır gibi olmuştu. Misafir olduğumuz evde beni yatağına oturtarak saçlarımı tarıyor, başını göğsüme kapayarak ağlıyordu."
Osmanlı dünyası böyle bir şeydi...
Şimdi gazetecilerin çatışma izlenimleri ve tatil hikayeleri dışında bir iki eser hariç, yeni edebiyatta ara ki bulasın Beyrut'u...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.