Gecenin bir vakti İstanbul
İnsan acısı ne giydiğinizi, ne yediğinizi, ne içtiğinizi bile unutturuyor.
Öyle günler ki...
Uzak nedir, artık bilmiyorsun...
"Kendinin ücrasında" yaşamak mümkün mü?
Uyuyamıyorsun...
***
Nasıl getirilir uyku?Koyunları atlatmak işe yaramıyor; çocuk değilsin...
Karanlıkta cep ışığında sosyal medyaya falan takılmak faydasız...
Kalkıp ışığı açıyor, Refik Halid'in İstanbul yazılarını toplayan kitabı alıp rastgele açıyorsun...
Olacak şey değil ama hep olur.
Şu satırlar çıkıyor karşına:
"Benim çocukluğumda uyku getirmek için şu usulü tavsiye ederlerdi: Bildiğiniz sokak hamamlarının kurnalarını saymak. Soğukluktan içeri girdim mi, sağda iki, solda bir kurna... Yekûna vardığınızda siz de uyumuş olurdunuz."
Yazının tarihi mi?
8 Ekim 1939.
Hitler'in Polonya'ya girişinden, yani İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından bir ay yedi gün sonra...
Tan gazetesinde çıkmış.
***
Bilen bilir, Refik Halid İstanbul'u taşıyla toprağıyla; servisiyle, çeşmesiyle deli gibi sever...Sık sık vapurla bir iskeleden öbürüne gitmeye bayılır mesela ve bunu şöyle değerlendirir: "Esaslıca mal mülk sahibi olmamanın hatırı sayılır bir tesellisi."
1942'de çıkan "Fazla Boy Atan Şehir" başlıklı yazısını okumak ise garip fakat tatlı bir duygu...
Henüz şehir eski semtlerin sınırlarına dayanmış, o kadar!
Geleceğin ufkunda gökdelenlerle dolu yeni semtlerin hayalleri bile kurulmuyor.
Ama üstat şikâyetçi...
"Sanki her yere göktaşı gibi köşkler yağıyor. Gözlerimizi açınca bir de bakıyoruz ki, kilometrelerce uzak ve daha dün çorak olan tarlalar kübik yapılarla donanmış! Bunun sonu nereye varacak?"
Farkındasınız, değil mi?
Üstadın kilometrelerce uzak dediği yerler Zincirlikuyu, Levent tarafları...
***
Saate baktım gece üçtü...Şunu okurken, şimdi mesela Üsküdar ya da Fatih'e gitsem, yürüsem, ne görürüm, diye düşündüm...
"Dar bir sokağa saparım, iğri büğrü yürürüm, etrafımda henüz hoşa gidecek bir şey yoktur. Fakat birdenbire önüme bir çeşme, bir konak eskisi, bir türbe, bir medrese, bir su terazisi, bir ufacık mezarlık çıkar. Dururum. Siz de olsanız, durursunuz. Zira burada sessizlik içinde bir tatlı söyleniş, gürültü etmeden bir kaynaşma, dokunmadan sarılıp öpüşme vardır."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)
- Hangi aile? (12.11.2024)
- Sahnede ne var? (11.11.2024)
- Gördüm (10.11.2024)