Sonunda olacağı buydu...
Artık kim orta yere
"Arkadaşlar biz yine de pozitif düşünelim" lafını atsa, yüzler buruşturuluyor.
En küçük motivasyon cümlesi bile işitenleri huysuzlaştırıyor.
Çünkü herkes ruhen yorgun...
"Aman moraller bozulmasın" diye diye
çocuklaştırılmış beyaz yakalı seküler kesim ise iyice dağıldı...
Şimdi de
dilek manyaklığı büyütülüyor.
Dilek tutuyorlar sürekli...
Neye inandıklarından bihaberler...
Dileklerine neyin, kimin cevap vereceğini bilemiyor,
"evren" deyip geçiyorlar.
Ama ısrarlılar; sürekli bir şeyler istiyorlar.
Tembel irade, şaşkın bilinç, arsız iştah...
***
Instagram'a erişim engellenince
şahane videolar çekilmeye başlandı.
Nasıl olsa Instagram yok diye makyaj malzemesi alışverişinden yüklü miktarda tasarruf yapanlar...
Başkalarıyla paylaşamadığı için tatil rezervasyonunu iptal edenler...
Boğaz kıyısında içtiği kahveden kimse haberdar olmayınca ağzında acı bir tat biriktirenler...
Kendisine "Niye üzülüyorsun, keyfine bak, anı yaşa" diyen arkadaşlarına, sinirlenenler...
Fakat bir konuda yanılıyoruz.
Bütün bunlar birdenbire sosyal medyayla ortaya çıkmadı...
Instagram'ın var olduğu zamanlarda şu köşede
"Günümüz insanı gösterisini yapmadığı, alkışını almadığı bir tatile çıkmaz,
çıkarsa da zevk almaz" diye defalarca yazdığımı hatırlıyorum...
***
Tom Robbins'in baş döndürücü romanı
Sirius'tan Gelen Kurbağa 90'larda yayınlandı.
İşte o romandan bir alıntı...
"Seyahatten dönenlerin kimisi yaşlı ve yalnız, kimisi arkadaşsız, kimisinin arkadaşı var ama arkadaşını son tatilinde çektiği bir fotoğrafa maruz bırakırsa kaybedeceğinden korkuyor, bir başkası ise bunu mutlaka bir gösterişe çeviriyor.
Hepsinin ortak yönü, bu seyahatlerini mutlaka birine anlatmak istiyor olmaları..."
***
Gerçek şu...
Hiçbir seyahat bizi
"buradaki hayatımız" hakkında aldatamıyor...
Hiçbir tatil bize
geri kalan 355 günün berbatlığını unutturamıyor...
İmdada bir başkası yetişiyor, onun yalandan da olsa onayını ve beğenmesini marifet belliyoruz.
***
Yeri gelmişken vurgulayayım...
Sadece tatildeyken mutluysak, geri kalan hayatımızda fena çuvallıyoruz demektir; hiç şüphem yok!