"Beni insan ve kaderi dışında hiçbir şey derinden ilgilendirmez. Ama onun için, insanlar, hayvanlar, bitkiler ve yeryüzünün tamamı tek bir canlı varlık sanki..."
Kıpırdaşıp duran mum ışıkları altında
Dostoyevski'nin yüzü çok solgundu...
Hastaydı ama
Aleksandrin'in akşam yemeği davetini memnuniyetle kabul etmişti.
İkisinden başka kimse yoktu sofrada ve sohbet dönüp dolaşıp
Lev Tolstoy'a geliyordu...
Bütün hayatını "iman"ını saflaştırmak üzerine yorulmak bilmeyen bir çabaya çeviren Tolstoy'un içinde gizli bir
"nihilist"in yaşadığını iddia ediyordu Dostoyevski...
Anna Karenina romanına hayrandı ama Savaş ve Barış'tan nefret ediyordu...
Tolstoy tarafından
"kabul edilmemiş" olmaktan kırgındı...
Karşılaşmamış olmaktan kırgındı...
Ve şimdi en iyi bildiği şeyi yapıyordu;
yakınıyordu...
***
Gerçekten de ilginçtir.
Bu iki büyük yazar aynı çağda yaşadılar.
Eserlerini aynı zaman diliminde yayınladılar.
Sayısız ortak dostları vardı.
Ama hiç karşılaşmadılar...
Dostoyevski, yedi yaş büyüktü.
Lakin Tolstoy hâli tavrı ve edasıyla herkesten daha büyük, daha olgun gibiydi...
Dostoyevski, yoksulluk ve çileyle dolu bir hayattan geliyordu.
Tolstoy ise soyluydu, zengindi ve bütün ömrünü "yoksullaşmak" için çabalayarak geçirmişti.
Dostoyevski, hep hastaydı.
Tolstoy, bir koca çınar gibi dirençli ve güçlü bir fiziğe sahipti.
Çocuk olmanın, koşturup eğlenmenin, oyunlar oynamanın yasaklandığı bir evde büyümüştü Dostoyevski...
Tolstoy ise değil çocukluğunda, bütün ömrünce
çocuksu bir coşkuyla yaşadı.
Birbirlerine çok uzak karakterlerdi velhasıl...
Hayatlarında da uzak kaldılar.
***
Peki Dostoyevski'nin ölümünden kısa süre önce baş başa yemek yediği ve çok değer verdiği
Aleksandrin kimdi?
Tostoy'un uzak akrabası, gençlik arkadaşı (belki aşkı) Kontes Aleksandra Andrevna Tolstoy...
Tolstoy çok yıllar sonra şu notu düşmüştü:
"Uzun karanlık hayatımı düşündüğüm zaman Aleksandrin'in anısı
ilahi bir ışığın parıltısını andırır."
İşe bakın ki...
Aleksandrin, Tolstoy'un kendisini; Dostoyevski'nin ise romanlarını seviyordu...
***
Son aylarda Tolstoy'un hayatına takıldım, sürekli okuyorum dedim ya...
Çok şey düşündürüyor o döneme bakmak...
Umarım, gelecek pazar günü kaldığım yerden devam ederim.