Baharın geldiği bilinir...
Yok! Öyle kuşaktan kuşağa aktarılan ezbere hikâyelerden söz etmiyorum...
"Bir çiçek yolumu kesti" gibi şairlerden çalıntı dikkatlerden de söz etmiyorum...
"Herkes sevmeye dururmuş", öyle anlarmışız baharın geldiğini falan...
Geçelim bunları!
Öyle bir bahar kaldı mı?
***
Baharın geldiği bilinir...
Çünkü iple çekilir.
Ne yazık ki, kendisi için değil.
Kış bitti diye...
Ve hemen ardından
"toplu tatil mevsimi" gelecek diye...
***
Baharın geldiği bilinir...
Çünkü takvimler, televizyonlar, cep telefonları ve üzerimize yığılan tonlarca bilgi bunu söyler.
Böylece tek bir çiçeğin adını bile bilmeyen plaza çocukları "doğaya baharın geldiği"nden söz ederler...
Kuşların şehirleri terk ettiğinden habersiz, her yere kulaklıkla giden plaza çocukları Instagram'a
"Kuş cıvıltılarıyla gelen bahar" diye yazarlar...
***
Baharın geldiğini bilmek güzeldir ama şunu da unutmamalı...
Hani Refik Halid der ya bir yazısında...
"Ruh baharına hiç kavuşmadan ne kadar dünya baharı seyretmiş adamlar vardır. Bunların gördükleri baharlar sadece ışık ve boyadan ibarettir; bu baharda nur ve renk eksiktir. Zira hakiki renk ve nur, gönülden gelir."
***
Ben baharın geldiğini
kedimin her sabah erkenden balkon kapısının önünde nöbet tutmaya başlamasıyla anlıyorum.
Perdenin ardından içeri doğru süzülen ışıkta sabırla uyanıp kapıyı açmamı bekler.
Kapıyı açtığım anda dünyalar onun olur.
Çünkü önce havayı koklayacak, sardunyaların yapraklarından gelen baharatlı koku burnunu kaşındıracak...
Maydanozlara bıyıklarını sürtecek...
Sonra yastığının üzerine kurulup tüylerini yalayarak güneşin tatlı sıcaklığının tadını çıkartacak.
Aylardır bunu bekledi çünkü...
Özlemin tadı gibisi var mı?
Ve kavuşmadaki coşkunun yerini ne tutabilir?
***
Neyse...
Kalkayım da, şu limonun saksısını değiştireyim; çok ihmal ettim, geç bile kaldım galiba...
Yoksa hiç dokunmasam mı?
Fesleğenim bir türlü güçlenemiyor, kekikler ve naneler de cılız bu yıl...
Yazıyı bitirdikten sonra onlarla ilgilensem mi?
Ama içimde
fırlayıp uzaklara gitme duygusu büyüyor...
Öğle güneşi öylesine baştan çıkartıyor ki...
Şimdi kalkıp arabaya atlasam kendimi birdenbire Tire yollarında bulacağım sanki; sonra ver elini Birgi...