Hatıralarımdan bana ne!
Birden gözlerine hüzün bastırıyor...
Yüzünde bir özlem gülümsemesi...
"Ben küçükken..." diye başlıyor cümlesine...
Henüz 6 yaşında oysa...
Biraz sert tutulsa ufalanacakmış gibi görünen çırpı kollarına, bana sakız uzatan minicik ellerine bakıyorum...
Biliyor musun, diyorum, zaten çok küçüksün...
Vazgeçiyor söyleyeceğinden, muzipçe gülümsüyor.
Sağ elinde tuttuğu pofuduk ayıcığa bakıyor ve konunun değişmesini bekliyor.
***
Özlemle geçmişe bakmak...
Küçücük bir çocuğu bile peşinden sürükleyebiliyor işte!
Daha ne kadar geçmişi var ki, demenin âlemi yok!
Aradığını bulamayacağını biliyor zaten...
Hatta mazinin gerçekten özlemeye değer olup olmadığından o bile kuşkuda...
Yüzüne yerleşen hüzün o yüzden...
Aslında "yekpare bir zamanı" aradığını hissediyor.
Saçlarındaki renkli tokalara takılıp kalmış olsa, zaman...
Güzel şeyler hiç gelip geçmese...
***
Ben de öyleyim...
Sohbeti çok sıkıcı biri oldum.
Bu gidişle sadece kendimle konuşacağım, korkarım...
Sürekli hatıralarımı anlatıyorum; "bugün"ümü kavramam ancak hatıralarıma uzanarak gerçekleşebiliyor.
"Benim hatıralarımdan size ne"yi geçtim, tam şimdi, şu sırada, bana ne!
Ama olmuyor işte!
Bazen şöyle dediğim oluyor içimden...
"Döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm bu sema sensin" ey ömrüm...
***
Georgi Gospodinov, "Zaman Sığınağı"nda "Çocukken bıraktığınız bir yeri uzun bir aradan sonra asla ziyaret etmeyin" der.
Değişmiştir, zamandan arındırılmıştır, hayalet gibidir oralar.
Hatta yoktur, öyle bir yer...
Çünkü hatıralarımız, geçmişimiz değildir.
Bir yerde değil, zamanın içinde yer alırlar; bir "hikâye" oluştururlar.
Muhtaç olduğumuz hikâyeler hani...
***
Kaç gündür yasemin kokuları geliyor burnuma...
Mevsim kış oysa...
Kış yaseminleri de varmış, onu da yeni öğrendim ama ben ilkyaz yaseminlerini özlüyorum.
Hep ve sadece tek bir anın yaseminlerini...
Burano Adası'nda bir ara sokağa saptığımızda karşımıza çıkan ve yüksek bir duvardan şelale gibi aşağıya akan yaseminleri...
Sevdiğim kadın koşup yaseminlerin önünde poz veriyor dijital kameraya...
Fotoğraf hâlâ duruyor, hiç bakmıyorum; çünkü ben hep zihnimdeki o "an"a dönüyorum...
Niye yazıyorum bunları, niye yazdım.
Okudunuzsa, hiç aldırmayıp geçin..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Taktik hep aynı (25.11.2024)
- ‘Kıyamet kopmak üzere...’ (24.11.2024)
- Haftanın notları: Korka korka nereye? (23.11.2024)
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)