Uyanın ve bu soruyu sorun!
Hatta yiyişimiz, içişimiz, neşemiz ve kederimizle de hesaplaşmaktayız.
Uzaklık ve yakınlık ölçülerini yeniden değerlendirdiğimiz zamanlar...
Meclis'teki mangal partisinden Gazze'de ellerinde boş tencerelerle çorba sırasında mahzun bekleyen minicik çocuklara uzanan kahredici bir çizgi...
***
Ve bir soru...Biz bugünlerden sonraya nasıl bir ruh hâliyle kalacağız?
Bir soru daha...
Bu derdi çekenler sandığımız kadar çok mu?
Yoksa bu "çokluk" bir hüsnükuruntu mu?
Bazıları dertlenmekten bile korkuyor olabilir mi?
Hani İsrail demekten korkulması gibi...
"Çocukların ölmesini istemediğimiz bir dünya özlemi" duyanlar neden açık açık "İsrail'in çocukları öldürmediği bir dünya" diyemiyorlar?
Cumhurbaşkanımızın defalarca gür biçimde seslendirdiği bu GERÇEK neden eğlence ve kültür sahnemizde "yer"ini bulamıyor?
Püf noktası orası işte!
Ve "püf noktaları"nı hakkıyla işaretlemeden geçip gidiyoruz...
***
İsrail'in propaganda araçlarına ve kültür endüstrisindeki etkisine...Birtakım sivil toplum kuruluşları ve plaza ortamlarına bakıyorum da...
Gazze'de olup bitenlerin (soykırım) adının koyulması istenmiyor; doğru bilgi bozuluyor, parazitleniyor.
Ama duygusallığın yayılmasına hiç ses çıkarmıyorlar.
***
"İsrail deme, soykırımın adını koyma, ne olduğunu söyleme ama dört bir yandan akan görüntülere bakarak kedere boğul!"
Bazen içimden...
ABD ve İsrail'in "smart" stratejisi bu olsa gerek, diyorum.
Dünyanın merhametli insanlarını "seyirci"ye çevir...
Ama unutmamalı!
Üzüntü uzun tutulduğunda "çaresizlik" ve "güçsüzlük" duygusu artar.
Sonra Gazze'yle dünyanın öteki yerleri arasında mesafe yavaş yavaş büyür.
Böyle böyle ne olur, biliyor musunuz?
Dünya halkları zihnen Filistinleştirilir.
Yoksa esas hedef bu mu?
Uyanın ve bu soruyu sorun!..
***
NOT DEFTERİ
SADECE "şimdi"ye bakıp anlayan biri cehennemin bu olduğunu gerçekten bilir. (JAKOB WASSERMANN / Avusturyalı bir Yahudi yazardı Wassermann. Bana kalırsa, bu sözleriyle hem 1930'ların Avrupa'sını hem de bugünün dünyasını tarif etmiş.)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Taktik hep aynı (25.11.2024)
- ‘Kıyamet kopmak üzere...’ (24.11.2024)
- Haftanın notları: Korka korka nereye? (23.11.2024)
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)