Lay lay lom yazılarla vakit geçirsek olmaz mı?
İç politikanın bayat klişelerini ısıtıp ısıtıp sunsak mesela...
Ekonomik krizi finans terminolojisiyle konuşmaya devam etsek...
Cumhuriyet tarihi deyince ortaokul müfredatından gıdım sapmadan yazsak...
İsteyen yapsın...
Dünya bir çığ gibi
"insan"ın ve devletlerin üzerine yuvarlanırken, ben yapamayacağım.
***
Cumhuriyet'in ilk döneminin ekonomisini ele alalım...
Klişeler havada uçuşur hep...
"Kendi yağıyla kavrulmak" mesela...
Hele o döneme dair ABD'siz bir dünya, Ortadoğu ve Türkiye tasvirleri...
Hepsi problemli.
***
ABD, Türkiye'ye sanki 1945'ten sonra girmiş, Menderes hükümetiyle yerleşmiş gibi bir algı çalışılarak oluşturulmuş ve yaygınlaştırılmıştır.
Oysa 1820'lerden beri bu topraklarda ABD var...
İkide bir
Rockefeller Vakfı'ndan söz edenler, petrolcü Rockefeller'in
Standard Oil Company ile Osmanlı bölgelerine yatırım yapmaya başladığını ve aynı dönemde vakfın hayırseverlik kurumlarıyla Anadolu'ya nüfuz ettiğini akademisyenlerden başka kim biliyor?
Birinci Dünya Savaşı bittiğinde denizlerimizde ABD donanmasının dolaştığını; Kuvay-ı Milliye döneminde
Karadeniz'i doğrudan İngiliz müdahalesine karşı da korunaklı hale getirenin ABD donanması olduğunu kaç kişi biliyor?
***
Cumhuriyet döneminde halk sağlığı ve tıbbi gelişimde en büyük payın
Rockefeller Vakfı'nın yardımları olduğunu...
Mesela Hıfzıssıhha Okulu'nun vakıf yardımlarıyla yapıldığı, okulun müdürlüğünü 1940 yılına kadar bir Amerikalı olan
Dr. Collins'in yaptığını hiç anlattılar mı?
Standard Oil şirketinin
1930'ların sonuna kadar İstanbul ve İzmir'in imarı için ciddi para yardımları yaptığını
öğrenmiş miydik?
***
Niye yazdım bunları?
Atıp tutmayalım...
Dünya sistemi içinde "para"nın yerini ve paranın sahibi hegemon ABD'nin çok eskiden beri buralarda olduğunu bilelim diye...
Bir başlangıç bilgisi olarak yazdım...
Sistemi derinlemesine bilip tanımadan...
Ağır ağır ve kararlı biçimde çalışmadan...
Hepsinden önce parayla (finansla) hesaplaşmadan bağımsızlık yolunda ilerlenmiyor.
Üstelik yol uzun..
***
NOT DEFTERİ
Hatırlıyorsundur, seni bir türlü her kitabın yalandan ibaret olduğuna ikna edemezdim. Her şeyden önce bir başının ve sonunun olması onun yalan olduğunun kanıtı. (MİHAİL ŞİŞKİN / Mektupların Romanı)