"
Tebdil-i mekânda ferahlık vardır" derdi eskiler...
Öyle bugünkü gibi "canın sıkıldıysa, bu kafeden kalk, ötekine git; bu mahalleyi bırak, ötekine yerleş"ten ibaret bir yer değiştirme değildi kastettikleri elbette...
Her eski deyim gibi bunun da içini boşalttık, biçimini cılızlaştırdık...
"Hadi kalk biraz gez!" olup çıktı anlamı...
***
Gelenek, çoklarımızın sandığının aksine, bir türlü bize yuva veya yurt olamamış "huzursuz" yerler üzerinde ısrarcı değildir.
Hakiki tebdil-i mekân nedir, biliyor musunuz?
Hayat tarzınızı şöyle bir tartıp değerlendirmek için bir alıştırma, bir tür tatbikat...
***
Değişim çok sevilen bir laf, malum.
Neredeyse put gibi tapınıyoruz bu kavrama; açın, sosyal medyaya bakın, anlarsınız.
Hiç
"gelişme"ye yanaşmayan insanlar durmadan
"değişme"ye çalışıyorlar.
Biraz gülünç, çokça acıklı bir çırpınış...
***
İşimizi gücümüzü, eşimizi dostumuzu ve
"yer"imizi değiştiriyoruz.
Uzmanlığı kendinden menkul uzmanlar(!) da hep bunu öneriyorlar, fakat mesele gelip sonunda
"hayat tarzı"mızı değiştirmeye dayanınca, tıkanıp kalıyoruz.
Hiç düşündük mü?
Bütün meymenetsizlik bu pek çağdaş hayat tarzlarımızda olmasın sakın?
***
Dönelim tebdil-i mekâna...
Nice mekân, yer, şehir, ülke değiştiren gördüm.
Ferahlayamadılar, huzursuzlukları ve huysuzlukları sürüyor...
Çünkü hayat tarzlarını gittikleri her yere götürdüler.
***
Geçenlerde bir Twitter "oda"sında bu konular konuşulurken, sordum: "Biliyorum, size kalsa, semtinizi, şehrinizi, yeme içme biçimlerinizi değiştirirsiniz; ama mesela çocuklarınızın mütevazı bir okulda okumasına da hazır mısınız?"
Çıt çıkmadı, kolay kolay çıkmaz.
Çünkü
sistem bizi hayat tarzlarımız üzerinden prangalarken her yönden
cıvataları sıkıyor, biri gevşese, diğeri
iş görüyor.
***
Yanlış anlaşılmasın, "şirkin diyarını terk etmek" anlamındaki "hicret"ten konuşmuyorum; o çok farklı ve hayati değerde başka bir mesele.
Ben, günümüz insanının kendini aldatışından söz ediyorum.
Yazımı şöyle kapatayım...
Hayat tarzını değiştiremeyen hep aynı "mekân"dadır.
***
NOT DEFTERİ
Yerini bulmak değil, bulduğu ile bir olmak lazımdı, kayıp bir kalemi bulup kenara koymak gibi olmamalıydı. (ŞULE GÜRBÜZ / Kıyamet Emeklisi-1)