Hadi bakalım...
Hem muhalefet, hem de iktidar medyası trendlerinin gönlü olsun!
Yani harcanan yere yazık belki...
Ama bir günlüğüne köşeyi CHP'yi ve muhalefetin hali üzerine düşüncelerimi kaydetmeye ayırıyorum.
***
Nedir gerçekten önemli olan?
Kılıçdaroğlu kalacak mı, gidecek mi meselesi mi?
Ya da İmamoğlu'ndan dönüşüm liderliği çıkar mı sorusu mesele yapmaya değer mi?
Daha fenası...
Yenilgilerle bezeli yıllar boyunca; tam beş dönem vekillik yapan birinden "yeni lider" çıkartmaya kalkışılması üzerinde durulmaya değer bir mesele
olabilir mi?
***
Sabahlara kadar tartışılıyor...
Kılıçdaroğlu şunu dedi, İmamoğlu böyle yaptı...
Lider kim olacak, yerel seçimde ne olacak?
Yahu filmi azıcık geri alın, bakın...
Göreceksiniz ki, hem partideki hem de medya piyasasındaki CHP'liler bir gün önce söylediklerini bir gün sonra unutuyorlar.
Üzerinden bir yıl bile geçmedi, hatırlayın olanları...
Bir televizyoncunun "İşte Cumhurbaşkanı adayım" diye kucakladığı İmamoğlu, iki gün sonra "benim adayım Kılıçdaroğlu'dur" demişti.
Ümit Özdağ, "Kılıçdaroğlu, masaya Yavaş'ın adaylığını getirecek" iddiasıyla ortalığı karıştırmasından kısa süre sonra, "İttifakımız henüz adayını belirlemiş değil" deyip duran Kılıçdaroğlu, "aday benim" açıklaması yapıvermişti...
Bundan sonra da farklı bir tablo oluşmayacak, hayal kurmayın!
***
Kılıçdaroğlu'nun 31 Ağustos'ta Ahlatlıbel tesislerinde Ankara gazetecilerine bir yemek verip sohbet edeceği doğruysa...
CHP, iyiden iyiye "
Zaman Tüneli"ne girip geriye doğru gidecek demektir.
Pek demode istişare, hoşluk, gönül alma, yanına çekme, hiç değilse muarız olmalarını önleme taktikleri falan...
Bütün bunlar gösteriyor ki...
Bu haliyle CHP'nin içinde olanlar ve olacakların artık bir önemi yok!
***
Önümüzde iki kritik hat var.
Birincisi...
Dışarıdaki hegemonlar tarafından içeriye sürekli empoze edilen seküler milliyetçilik için yeni bir "siyasi çalışma platformu" aranıyor.
İkincisi...
Gündelik hayat üzerinden muhalefeti de belli ki iktidar partisi seçmeni yapacak; feraseti ve enerjisi buna uygun.
***
NOT DEFTERİ
Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir. ( PEYAMİ SAFA / Bir Tereddüdün Romanı)