Ne yaptık biz kendimize!
Ona uygun davranıyor.
Yaşadığımız yerlerle eylem ahlakımız birbirinden kopuk sanıyorsanız, yanılıyorsunuz...
***
Geçenlerde bir Twitter odasında bunu söyledim.Sözlerim dinleyenleri hatıralara sevk etti; hüzünlendirdi.
Çünkü güzelim şehirleri, berbat kentler haline sokmanın bir bedeli olduğunu biliyoruz; bunu ruhumuzda yaşıyoruz.
Ne kaybettiğimizi bilmek ucuz nostalji falan değildir.
Titreyip kendine getirir insanı...
***
Bu köşeyi uzun zamandır takip edenler bilirler...Düzgün ve tarihsel bağlamı içinde bir şehir tanımı yapmadan ve şehir ile kent arasındaki derin farkı anlamadan, ne bugün başımıza gelenleri ne de geleceği anlayabiliriz.
Çıkış var mı?
Bu kentleşme iştahı, bu kent hayranlığıyla zor.
Ama niyesini bilelim hiç değilse...
Şehir, önce evdir, sonra mahalledir, sonra çarşıdır ve mutlaka merkezinde ortak toplanma ve ibadet mekânı bulunur.
Kent, önce konuttur, sonra semttir, sonra betondan "yaşam merkezleri"dir ve merkezinde "çalışma" bulunur; bütün yollar iş alanlarına çıkar.
***
Şaşırdınız mı?Elbette "ev" başkadır, "konut" bambaşka...
Büyükannelerinizle konuşun, onlar farkı anlatır.
Eve girilir; ev içerisidir, gürültü patırtı dâhil geri kalan her şey dışarıda kalır.
Konut, dışarısının devamıdır. Dışarıdaki birçok şey içeride de devam eder.
Mahalle kayboldu artık, bir iki yerde hatırası yaşıyor.
Şimdi konutlarla dolu semtler gelişiyor.
Sokağa değil, yürüyüş parkurlarına, AVM'lere çıkılan bir hayat her yere yayılıyor.
Bildiğiniz şeyler aslında...
İşi sadece "kalbinizin temizliği"ne endeksleyen (ne demekse o artık!) şeyler...
***
Acıklı olduğu kadar gülünç de...
Huzur istiyoruz, hem de şu kentlerde...
Kentin (eşyanın) tabiatı buna izin vermez!
Ama Instagram'da kırlara bayırlara bakarak...
Başka ülkelerdeki tarihi dokusunu kaybetmemiş şehirlere, daracık sokaklar ve ibadet mekânlarına çıkan "mana"ya bakarak hayal kurmak serbest...
***
NOT DEFTERİ
Şehir akitler ve hukuklar alanıdır. "Bana yaptığın, kendine yaptığındır" diyen adamların dirlik kurduğu vatandır. Öyle bir bina yap ki, güneşimin önünde gölge etmesin... Öyle bir akit ki, benim menfaatim, senin rezilliğin olmasın... (LÜTFİ BERGEN / Kenti Durduran Şehir)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)
- Hangi aile? (12.11.2024)
- Sahnede ne var? (11.11.2024)
- Gördüm (10.11.2024)