"Bir bayram günü
Dolmabahçe'nin merasim salonunda muayede resmi yapılıyordu.
Abdülhamid arkasında paltosu, elinde kılıcı ve beyaz güderi eldivenleri ile salonun nihayetinde ortaya konulmuş kırmızı atlaslı ve altın yaldızlı bir tahta oturmuştu. Arka tarafta şehzadeler, mabeyn erkânı, sağ tarafta vükela, ulema, askeri efrat ve paşalar dizilmiş, muayede için sıralarını bekliyorlardı.
Mabeyni Humayun Muzıkası en klasik parçalarını çalıyor, sırası gelenler tahta doğru ağır ağır yürüyordu...
O esnada müthiş bir zelzele oldu.
Muzıka birdenbire durdu. Salonun ortasında asılı olan büyük avizenin billurları birbirine çarpıyor, yüzlerce çıngırak sesi salonu çınlatıyordu. Ortalık karışmıştı.
Abdülhamid hemen ayağa kalkarak, bomba hadisesinde olduğu gibi kalın sesiyle:
'Telaş etmeyin, kimse yerinden kımıldamasın' diye bağırdı.
Kubbe yıkılacak sanıyorduk, pencerelerin camları kırıldı. Daha şiddetli ikinci bir sarsıntı oldu.
Sultan "Allahu ekber" deyip ellerini kaldırarak duaya başladı. Deniz tarafında bulunanlar kırılan camların arasından rıhtıma atladılar. Zelzele bitince herkes geri
döndü ve muayede devam etti."
***
Yukarıdaki satırlar
Celal Esat Arseven'in "Sanat ve Siyaset
Hatıralarım" kitabından...
Anlattığı deprem belli ki Kurban Bayramı'nın ikinci günü
Bulgaristan açıklarında gerçekleşen 7.2 büyüklüğündeki deprem...
İstanbul'un yumuşak zeminli bölgelerinde ve kıyılarda şiddetli hissedilmişti.
Bazı kaynaklar Dolmabahçe'deki tören salonunun büyük avizesinin yere indiğini söylüyor ama gerçekte öyle olsa, orada bulunan Celal Esat bahsederdi...
Tabii unutmamalı ki, İstanbulluların zihninde
1894 depreminin ağır izleri o sırada tazeliğini koruyordu.
***
Son zamanlarda
hatıratlara yansımış eski depremlerle ilgili satırlara birkaç gündür başka bir
dikkatle yaklaşıyorum...
Satır aralarında çok şey var...
Mesela Bursa çevresinde büyük yıkıma sebep olan
1855 depremi sırasında halkın durumu anca dokuz gün sonra Dersaadet'e rapor edilebilmiş.
O sırada
İngilizler çoktan iki gemi ile Bursa halkına yiyecek ve akçe yardımına başlamışlar.
Bürokrasinin gevşekliğine bozulan Ahmet Cevdet Paşa durumu şöyle değerlendiriyor: "Rusya muharebelerinde atılan topların sedaları bizi uyandırmadı.
Acaba Bursa'nın kudret topları da bizi uyandırmayacak mı? Hayır! Cenab-ı Hak bizleri ikaz ve ıslah eyleye!"