Beşikte ve tabutta
John Berger, "Buluştuğumuz Yer Burası" anlatısına böyle başlar.
Her okuyuşumda çok etkiler beni...
İki yüz yaşındadır ağaç.
Yana doğru gelişmiş dallarını taşımak için altlarına metalden çubuk ve ağ yerleştirilmiştir.
Ağacın yanında da gelip geçenlerin okuması için bir şiir kazınmış tanıtım levhası vardır.
Şöyle bir şey yazar...
"Ben senin çapanın sapıyım, evinin kapısıyım, beşiğinin ve tabutunun tahtasıyım."
***
Bu dize üzerine çok şeyler yazıldı.Genel fikir, yazarın bu yolla tabiatla derin bağımıza vurgu yaptığıydı.
Tabiat...
Bizim beşiğimiz ve tabutumuz...
Fakat bir süredir bu dizeyi okurken gayet elle tutulur sorgulamalara kapılıp gidiyorum...
Artık çapaların sapları katı plastik benzeri maddelerden yapılıyor.
Evin ahşap kapısı mı?
Eski kırık dökük evler arasında yapılmış gezilerden kalma Instagram'da bir hatıra fotoğrafı...
Ya da bir iç mimarın ultra tasarımıyla sonradan görmelere hava attığı bir süs...
Bir antikacıda haklarında uyduruk hikâyeler anlatılmasına hiç aldırmadan dinlenmeye alınmış sayısız nesneden biri...
Hepsi bu kadar!
Ya beşik?
Bizi sarıp sarmalayıp uyutan kucak hani...
Artık beşik mi var?
Bir tabut...
Ağaçla, ahşapla giderayak son buluşma...
Bir o kaldı.
***
Nasıl da uzaklaştık ağaçtan, tabiattan?Nihayet depremde yerle bir olabildiklerini idrak ettiğimiz sitelerin gezinti parkurları, astronomik fiyatlara pazarlanan koru manzaraları ve cadde kenarlarına asker gibi dizilmiş çınarlar, at kestaneleri gerçeği saklayamıyorlar.
Yeni moda histerik "parktaki ağaca sarılıp elektriğini atma" ayinleri uzaklığımızın altını daha fena çiziyor.
İç içelik, işinde gücünde "tabiilik" biteli öyle çok zaman geçti ki...
Ve işte sonunda sevdiğimiz, sevinçli tabiat gitti işte!
Geriye ürperten, ürküten, öfkeli ve yıkıcı tabiatla baş başa kaldık.
***
John Berger'in o sözlerinin hemen altındaki satırda şehir meydanı şöyle anlatılır..."Tavuklar bakımsız otların arasındaki solucanları gagalıyorlardı." Ne? Yoksa tiksindiniz mi?
Şehir meydanları böyledir, sizi kentlere gönderelim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Öğretmenler Günü (26.11.2024)
- Taktik hep aynı (25.11.2024)
- ‘Kıyamet kopmak üzere...’ (24.11.2024)
- Haftanın notları: Korka korka nereye? (23.11.2024)
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)