Şehir günleri, eski zamanlar...
Ortaokul yıllarımı geri çağırmak için sanırım...
İmkânsız hayaller işte!
Neredeyse her akşamüstü ninemi İstanbul'un minarelerini seyretmeye çıkarttığım bankın olduğu yere gidiyorum.
***
Neyse ki manzara üç aşağı beş yukarı aynı ama ne banklar var artık ne de her yanı saran iyot kokusu...Şimdi sadece yorgunluk kokusu var.
Geçmişini unutmuş, geleceğinden umudu kesmiş bir semtin kokusu...
***
Farkındasınız, değil mi?Şehir gitgide küçülüyor.
İçine sıkıştığı bölgeler de karakter değiştiriyor. Suriçi'ne bakan anlar, ne demek istediğimi...
Eski İstanbul'u uzaktan seyretmenin ve hasretlerin semtleri Üsküdar ve Kadıköy de pek farklı değil...
Her estetik operasyonda yüzlerinin taşıdığı "mana" değişiyor.
Dışarıda devasa bir kent büyüyor.
Komik, acıklı, ürkütücü...
Çünkü artık ona da İstanbul deniyor.
Hiç Üsküdar'a inmeyen Çekmeköylüler...
Sultanahmet meydanına gitmeyi bir gün bile göze alamayan Beylikdüzülüler...
İçine kapanıp ayrı bir ülkeye dönüşen Başakşehir...
Yeni dünya düzenini yaşamaya hazırlanan Batı Ataşehir...
Şimdi söyleyin bana...
Esaretimize hayıflanmanın mızmızlığı neye yarar!
***
Mühürdar'dan içerilere giriyorum.Her yer kafe...
Bir de oradan oraya koşuşturan gençler var.
Çocukluğumda bu sokakların sessizliğini "musiki" sesleri bozardı.
Kadıköy ve Moda sanki müzisyenlere ayrılmış bir semtti. Bahariye Caddesi'nde Barış Abi'nin (Manço) annesi Rikkat Hanım'la karşılaştık mı veya arkadaşım Bengiz'in annesi Melahat Pars Hanım'la karşılaştık mı, ceketimizi ilikler hazır ola geçerdik.
Bizim rock müzik hayranı gençler olmamız, böyle düşünmemizi engellemezdi.
Kalamış Todori'de çalarken son nefesini veren Selahattin Pınar'lara yetişememiştik ama hikâyeleri anlatılırdı.
Sonra Ekrem Zeki Ün, Verda Ün, İdil Biret...
Daha kimler, kimler...
Hepsi Modalıydı.
***
Ah! Şuradan sapsam, eski günlerdeki gibi Kadıköyspor'un sahasına girsem, iki atış yapsam potaya..Sonra Koço'ya şöyle kocaman bir sandviç yaptırıp atıştırsak...
İyi de böyle nostaljiyle de yaşanmaz ki!
Ama biliyorum.
Hatırlamak, yeniden buluşmaktır.
Hem anlatacak çok şey var daha...
Anlatırım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Öğretmenler Günü (26.11.2024)
- Taktik hep aynı (25.11.2024)
- ‘Kıyamet kopmak üzere...’ (24.11.2024)
- Haftanın notları: Korka korka nereye? (23.11.2024)
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)