HAŞMET BABAOĞLU

Oyun

Mahalle arasındaki apartmanların önünden çarşıya gidiyorum...
Baktım...
Bir duvara basket potasına benzer çember yerleştirmişler.
İki oğlan kan ter içinde dört adım öteden çembere top atmaya çalışıyor.
Biri ötekine pek de inanmadan ve babasının ses tonunu taklit ederek diyor ki: "Oğlum, ne büyütüyorsun, oyun bu, kazanmak var, kaybetmek var!"
Ama arkadaşı kaşlarını düşürmüş, ha ağladı ha ağlayacak...
Belli ki, top bir türlü o çemberden içeri girmemiş.
Her oyunun "hayatta kalma" yarışına döndüğü "survivor" çağının çocuğu nihayetinde...

***

Ben gençken konu ne zaman spora, yarışa, oyuna gelse...
Aramızdan bir "okumuş" derhal hemen antropolojik bilgiçlikle şu hikâyeyi anlatırdı.
Bir kabile varmış...
Gençler boş zamanlarda ve törenlerde iki takım oluşturur, futbola benzer bir oyun oynarlarmış.
Ama nasıl?
Oyun eşitsizlik halinde başlar, karşılıklı goller atılır ve eşitlik haline ulaşıncaya kadar sürdürülürmüş.
Bu hikâyeyi her seferinde severek dinlerdik.
Niye?
Çünkü oyunun saf halini; kimsenin kimseyi ezmeden büzmeden oynanıp bitirilebileceğini bilmek iyi gelirdi.
Tabii hiçbirimizin aklına öyle oynamak gelmezdi.
Hadi canım, öyle şey mi olurmuş, derdik.
Ama bir düşünün...
Modern insan kendisiyle bile hırs içinde yarışan insan!

***

Hepsini geçtim...
Küçük çocukların oyunları bile TV yarışması gibi iddialı...
Evcilik, doktorculuk, dükkâncılık oynayanları izleyin, göreceksiniz ki, muazzam bir kazanma iştahı hüküm sürer bu oyunlarda; "aldım, verdim, ben seni yendim" halleri yani...
Günümüzde spor dediğimiz şey de zaten bu duyguları yenilir yutulur kılmaktan ibaret değil mi?
Ama koca koca insanlar çıkıp "Spor, barıştır, kardeşliktir" demekten usanmazlar; madalya törenlerinde altın kürsüsünden gözlerini ayırmadıkları için de bu yalan sürer gider.
Geçmişte çok yazdım...
Malum, bir de "Kazanmak değil, katılmak önemli" palavrası var.
Olimpiyatların yüce(!) düsturu...
E, madem öyle, kazanmayı kaldırın, deseniz...
Olacak şey mi?
Anlayacağınız, müthiş samimi biçimde samimiyetsiziz bu konuda...

***

Mahalle potasına basket atmaktan nerelere geldim...
İyisi mi, şu noktayı vurgulayıp yazıyı kapatayım...
Psikanalistler oyun oynama arzumuzda minicikliğimizdeki tuvalet terbiyesi döneminin izlerini bulurlar.
Yani en güzel oyunun içinde bile bir "kaka" var, aklınızda bulunsun!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.