Mahalle arasındaki apartmanların önünden çarşıya gidiyorum...
Baktım...
Bir duvara basket potasına benzer çember yerleştirmişler.
İki oğlan kan ter içinde dört adım öteden çembere top atmaya çalışıyor.
Biri ötekine pek de inanmadan ve babasının ses tonunu taklit ederek diyor ki:
"Oğlum, ne büyütüyorsun, oyun bu, kazanmak var, kaybetmek var!"
Ama arkadaşı kaşlarını düşürmüş, ha ağladı ha ağlayacak...
Belli ki, top bir türlü o çemberden içeri girmemiş.
Her oyunun
"hayatta kalma" yarışına döndüğü
"survivor" çağının çocuğu nihayetinde...
***
Ben gençken konu ne zaman spora, yarışa, oyuna gelse...
Aramızdan bir "okumuş" derhal hemen antropolojik bilgiçlikle şu hikâyeyi anlatırdı.
Bir kabile varmış...
Gençler boş zamanlarda ve törenlerde iki takım oluşturur, futbola benzer bir oyun oynarlarmış.
Ama nasıl?
Oyun eşitsizlik halinde başlar, karşılıklı goller atılır ve eşitlik haline ulaşıncaya kadar sürdürülürmüş.
Bu hikâyeyi her seferinde severek dinlerdik.
Niye?
Çünkü
oyunun saf halini; kimsenin kimseyi ezmeden büzmeden oynanıp bitirilebileceğini bilmek iyi gelirdi.
Tabii hiçbirimizin aklına öyle oynamak gelmezdi.
Hadi canım, öyle şey mi olurmuş, derdik.
Ama bir düşünün...
Modern insan kendisiyle bile hırs içinde yarışan insan!
***
Hepsini geçtim...
Küçük çocukların oyunları bile TV yarışması gibi iddialı...
Evcilik, doktorculuk, dükkâncılık oynayanları
izleyin,
göreceksiniz
ki, muazzam
bir kazanma iştahı hüküm
sürer bu oyunlarda;
"aldım, verdim, ben seni yendim" halleri
yani...
Günümüzde spor dediğimiz şey de zaten bu duyguları yenilir yutulur kılmaktan ibaret değil mi?
Ama koca koca insanlar çıkıp
"Spor, barıştır, kardeşliktir" demekten usanmazlar; madalya törenlerinde altın kürsüsünden gözlerini ayırmadıkları için de bu yalan sürer gider.
Geçmişte çok yazdım...
Malum, bir de "Kazanmak değil, katılmak önemli" palavrası var.
Olimpiyatların yüce(!) düsturu...
E, madem öyle, kazanmayı kaldırın, deseniz...
Olacak şey mi?
Anlayacağınız,
müthiş samimi biçimde samimiyetsiziz bu
konuda...
***
Mahalle potasına basket atmaktan nerelere geldim...
İyisi mi, şu noktayı vurgulayıp yazıyı kapatayım...
Psikanalistler oyun oynama arzumuzda
minicikliğimizdeki tuvalet terbiyesi döneminin izlerini bulurlar.
Yani en güzel oyunun içinde bile bir
"kaka" var, aklınızda bulunsun!