'Yaşamak'
"Dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi?"
Bu cümle beynimde kıpırdanıp duruyor.
Kalbime doğru inip sorgulamaya devam etmesine şimdilik izin vermiyorum, öyle ya, akşam yaklaşıyor, hüzün gelirse gitmez bir daha kolay kolay...
En iyisi yürümek...
Yine sağıma Göksu Mezarlığı'nı alıp Hisar'a doğru yürüyorum.
Solumda yıllardır azar azar yıkılan tarihi Halat Fabrikası'nın duvarları...
Duvar yazıları da artık rap şarkıları: "Tek derdiniz para pul/sevmek ne pahalı!"
***
Mezarlık tarafına bakıyorum...Şurada yatanlar hayatlarının bir bölümünde "Dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi?" diye hiç sormuşlar mıdır?
Sorunun devamını şöyle getiriyor Cahit Zarifoğlu...
"Hemen yakınımızdaki selametlere koşacağımıza amansız gururumuza boyun eğip hazımsızlıklar içinde bir dolu ufak sıkıntının altında ufalanıp durduk."
***
Olay şu...Günlerdir dışarılarda bir masa bulup çay ve ıhlamur eşliğinde yazımı yazıyor ve hemen ardından Zarifoğlu'nun "Yaşamak" adını verdiği günlüğünü okumaya koyuluyorum.
Yıllar önce okuduğumda, böyle içlenip hatıralarımı kurcalamamıştım.
Meğer her satırının içime işlemesinin zamanı varmış; zamanı buymuş.
Şimdi Göksu kıyısında yürürken mesela...
Şu satırları geliyor aklıma...
"Geçmiş acılı günlerin tartışmasını yapıyorum. Anlatıyor ve bütün yanlış anlaşılmaları, haksızlıkları düzeltiyorum (...) Kısa ve uzun yürüyüşlerde oluyor nedense daha çok. Bir dalgınlığa koyulma gibi başlıyor. Arkadaşlarımı bilmiyorum ama yürüyüşler çok verimli benim için. Hem dışarda görünüyorsun hem içeriye kayboluyorsun."
***
Zarifoğlu'nun Suadiye'de denize inen sokaklardan birinde oturduğu zamanlarda çok gençtim, oralardaydım...Mavera dergisini çıkartan entelektüellerden biriyle orada karşılaşma ihtimali hiç aklıma gelir miydi?
Oysa tanışabilirmişiz, buna şimdi hayıflanıyorum.
Bir de ömrümün en heyecanlı günlerini taşlarına kazıdığım Göztepe tren istasyonundan bahsedişi var: "İstanbul'a artık yabancı kentlere gider gibi iniyorum. Hele trenin Göztepe'de durduğu birkaç saniye. Tam kalkarken, kendime nereye gidiyorsun diyorum."
Ah! Şimdi ben de İstanbul'un karşı yakasına aynı duygular içinde geçiyorum.
Neyse...
Eve döneyim de, "Yaşamak"ı okumaya devam edeyim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)
- Hangi aile? (12.11.2024)
- Sahnede ne var? (11.11.2024)
- Gördüm (10.11.2024)