Çocukluğumun Pendik'inin nasıl güzel bir yer olduğunu ne kadar anlatsam tahayyül edemezsiniz...
Bugünküne bakıp o Pendik'e akıl erdirmek imkânsız.
Bugün İstanbul'un güzel sayfiyeleri sandığınız yerler, çocukluğumun Pendik'inin yanına yaklaşamazlar.
Hah! Yine mi nostalji, dediniz içinizden...
Değil!
Pavli Adası'nın orada suların nasıl berrak olduğuna; kıyının dibinde elle pavurya tutulabildiğine nasıl inanacaksınız?
Zeytinliklerin çokluğunu nereden bileceksiniz?
Pendik'te dedemlere gidip artık dostum saydığım
yaşlı zeytin ağacına sırtımı dayayıp kitap okusam diye yaz tatillerini iple çektiğim yılları...
Ve Pendik'in efsane kahramanı
Dr. Tahsin Arcan'ı izleyen çocuk gözlerimi nasıl anlatabilirim, bilemiyorum ki...
***
Pandeminin haşin günlerinde bazı hekimlerin attıkları tweet'leri ve
açıklamaları saklamışım.
Geçen gün dijital arşivimde karşıma çıktılar.
İnsan olarak bir kez daha utandım kibir ve nefretle yazdıklarından...
Aşılardan şüphe duyanlara,
"Siz hele bir elime düşün de nerenize ne takacağımı ben biliyorum" diyen cadalozları hekim diye yetiştirip ortalığa salanlardan utandım.
Sonra aklıma çocukluğumun
Doktor Tahsin Bey'i geldi.
Bir bahar günü müydü?
Anneannemin kokulu sarmaşık güllerinin bahçe girişini pembeye boyadığı günler işte!
Tahsin Bey içeriden telaşla kendini bahçeye atmıştı, biz torunların yanına...
Gözleri yaşlıydı...
"Fatma anneyi kurtaramayacağız" diye mırıldanıyordu.
***
Anneme gidip bana Tahsin Bey'i anlat dedim.
Aklında kaldığı kadarıyla...
Pendik merkezden köylere aç biilaç koşuşturuşunu, kirli gömleklerle günlerce dolaştığını, bazen dedemden temiz gömlek aldığını,
"Hastalarım dostlarımdır" deyişini anlattı...
Sonra yine çocukluğumun öteki hekimlerinden konuştuk.
Moda'nın efsanesi, 1923 doğumlu, hekimliğin para karşılığı yapılacak iş olmadığına inanan, 2019'da kaybettiğimiz
Dr. Jirayr Kaynar'ı mesela...
"Esas olan doktorun güler yüzüdür; hastanın zaten derdi var; bir de doktorun onun karşısına dertli çıkma hakkı yoktur" deyişini...
***
Sadece zaman geçti sanıyoruz ya bazen...
Çok yanlış!
Hayır, çok şey değişti...
Şu
"yaşam tarzı" belası hepimizin ruhunu delip geçti.
Şimdi bu neoliberal bela da kendi cehenneminde yanacak, içim
bir parça soğuyorsa, bundan...