"Kapıdan girer girmez bir serinlik karşılar insanı. Loştur içerisi. İnsan geride bıraktığı sokaklardaki kör dilenciler gibi hisseder bir an kendini. Ama çok sürmez, yeniden görmeye başlar gözler. Yukarı kata çıkan merdivenin taş basamakları seçilir ve tam orada bir kedi beklemektedir sizi.
Her şey özlenmiş bir sessizliğin simgesidir adeta. O an şükran duygusuyla bir kedi gibi böyle sessizce yaşayabileceğini anlar insan."
Elias Canetti, Marakeş'in canlı meydanlarından evlere kaçınca yaşananları böyle anlatıyordu.
***
Nereden mi aklıma geldi Canetti'nin satırları?
Şundan...
Hep "şehir" ile "kent" arasındaki farktan bahsediyorum ya sizlere...
Şehir işte budur; yani dışarısı ne kadar patırtılıysa, içerisi de aksine o kadar sessiz ve sakindir.
İçerisi ve dışarısını ayırmayan; her yeri önü alınmaz bir telaşa ve gürültüye boğan ise
kenttir.
Kendimizi kandırmayalım...
Bu iki oluşum, bu iki mekân tasarımı, bu iki hayat tarzı asla birbiriyle uyuşmaz, anlaşmaz.
***
Geçen gün bir tweet gördüm, durdum kaldım.
Akımda kaldığı kadarıyla şöyleydi:
"Milyonlarca liraya satın alınmış bir ev ama otoban gürültüsünden uyuyamıyorsun; feci bir yaşam biçimine modernlik demişler."
Uyumaz, uyuyamaz, uyumaya bırakılamaz zaten kentin insanı...
Bitkinlikten veya iç sıkıntısından sızar ve anca alarmla uyanır.
Çoğu zaman da
"uykusuzluk"tan çeker,
dışarıdaki gürültü sussa, içindeki susmaz çünkü.
***
Şehir ve kent arasındaki farkları görmezsek başımıza geleni anlayamayacağız. Sonra bir gün inşa ettiğimiz
"Babil kuleleri" üzerimize yıkıldığında, şaşırıp kalacağız.
Yanlış olmasın, beni yeni moda kır güzellemeleri ilgilendirmiyor.
Hep şehri (medineyi) sevdim, savundum ben...
Ama şehir ve kentin örgütlenme modelleri bile derinden ayrılıyor.
Şehrin merkezinde ibadet alanı ve çarşı var. Bütün yollar oraya doğru akar; dokusu
mahallelerden oluşur.
Kentin merkezinde finans hayatı var; bütün
zihinler bu hayata kilitlenir;
dokusu darmadağınıktır;
birbirine karşı hiçbir sorumluluk taşımayan bireyler ve konutlardan oluşur.
***
Başa döneyim...
Canetti evin içine girdikten sonraki hislerini anlatmaya şöyle devam ediyor...
"Öyle ki içeride sessizlik teneffüs edilir. Peki o müthiş hayhuy şimdi nerede kalmıştır? O göz kamaştırıcı ışık, o kulak tırmalayıcı sesler nerede?"