Bir sabah kalktım ki, ne göreyim; ceviz ağacını sarıp sarmalayan
mor salkımlar açmış. İşte bu güzel, çok güzel. Şükür!
***
Bütün dünya Elon Musk'ın hareketlerine odaklanmışken, Bill Gates tarım arazilerine yenilerini kattı...
Elon Musk'ın "Uzatmayın, Twitter'ı aldım işte!" deyip 44 milyar doları bastırması büyük iş tabii. Ama kime göre? Parayı hâlâ elle tutulur bir şey sanmaya yatkın ve yokluk korkusuyla yaşayan devletlere göre... Oysa fırlama bir
"oyuncu" olan Musk'ın ve onu sahneye itenlerin umurunda değil bu!
Ama esas hikâye toprak! Bu da (tıpkı virüsler gibi) artık Bill Gates'in egemenlik alanı. Şu anda ABD'nin en büyük arazi sahibi.
Birçok uzman birkaç yıl içinde Amerikalıların aç kalmamak için Gates'in eline bakacağını söylüyor.
Şu soru zihinlerde büyüyor: Yeni derebeyi rejimine "Ne oluyor yahu, yeter artık!" diyecek devlet var mı, kaldı mı?
***
"Kimse kusura bakmasın, ben maskemi takmaya devam edeceğim" diyor bir arkadaşım.
Depresyon battaniyesini hayatının
konforu haline getirenler gibi o da iki
yıl boyunca maskesine alıştı, hatta
onunla bütünleşti. Lakin arkadaşımın
asıl derdi ne
biliyor musunuz?
Dört metre öteye zıplayabilen(!) bir virüse inandırılmıştı. Şimdi o
"kafa"dan
geri dönmek
zoruna gidiyor. Ona bakıyorum; gözlerine,
haline tavrına: Pandemi kısıtlamaları
büyük ölçüde kaldırıldı
diye üzgün sanki... Korkarım, mutlu
olmak için maskesiyle toplu taşıma
araçlarında dolaşacak bir süre...
***
Yakıt zamlarından şikâyet ederek bayram seyahatine çıkıyorlar... Bundan sonra böyle yaşanacak
sanırım: Hem ağlarım, hem
giderim modeli... Hayat tümüyle
değişip
dar alanda kısa paslaşmalı bir hale gelinceye kadar, böyle
sürer.
***
Bir köfteci... Dört katlı binada iftar koşuşturmacası... Kendi
iftarını hakkıyla yapamamış personelin,
müşterilerin bitmek bilmeyen
isteklerine yetişmeye çalışması...
Trafikten geç kaldığından içeri telaşla
giren aileler... Elbette içeride bir iftar
çadırındaki kolektif muhabbet duygusu
da yok. Her saniye ticari bir işletme
gerçeğiyle dolu.... Patırtıdan ezan
işitilmiyor, gözler saatte... Sonrası?
Soğumuş çorba, kurumuş köfteler
ve yüklü bir hesap!.. Aklıma yıllar
önceki
"Metropolde oruç" başlıklı
yazım geliyor. Hâlâ aynı kanıdayım.
Metropollerin huzura, sükûnete ve hakiki paylaşımcılığa ihtiyaç duyan ibadetlerle uyumsuzluk içinde olduğu apaçık.