Hayır! Mesele kırlar bayırlara geri dönmek meselesi değil...
Çarpıtmayalım...
"Ah, eski şehirler!" nostaljisi hiç değil!..
Mesele, üzerimize yıkılacakmış gibi duran dev kuleler,
beton anıtlar mezarlığı gibi görünen yeni mahalleler, yüksek duvarlar, cam paneller, soğuk caddeler, yalancı yeşil düzenlemeler, boğulan ruh ve bunu bastırmak için uydurulmuş eğlenceler meselesi...
Mesele,
"Bu inşa ettiğimiz şeylerin neresi insanca?" sorusunun ta
kendisi...
***
Metropollerin beton ve çelik yığınlarının gerçek karakterini içinde yaşarken kavramak zor.
Çünkü içindeyken kulu kölesisiniz.
Ama biraz dışarı çıkıp mesela fotoğraflarına bakmak çok öğretici...
Google'dan açıp bakın!
Çin metropollerinin, mesela Şanghay'ın fotoğraflarına bakın...
Uzakdoğu'ya, Körfez'in para putlarına ve New York'a bakın...
Boğulur gibi olacaksınız.
Kim inandırmış dünyayı güneş batarken New York'un güzel olduğuna? Hollywood mu? Ne pazarlama ama!..
Oysa bu kent distopik bir film olabilir ancak...
Lakin tümüyle gerçek.
Nitekim kentin sakinleri de bir yerlerden Batman çıkmayacağı için içlerindeki huzursuzluğu bastırmak için ya alkole koşuyorlar ya da sakinleştirici ilaç almaya...
Frederic Beigbeder, 11 Eylül'ü anlattığı
"Kuzey Kulesi, 107. Kat" adlı romanında
"Tanrı, New York'a karşıdır" diye yazar.
***
Nasıl bir tevafuksa...
Bu satırları yazmak üzere klavye başına oturmuştum ki..
Bir okurum zihnimden geçenleri hissetmiş gibi Telegram kanalıma
İsmet Özel'in "Üç Frenk Havası" şiirinden şu dizeleri koydu...
"ama neler olup bittiğini hiçbir ayetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin."
Buradaki "şehir"i kent olarak alıyorum,
biliyorsunuz; şehir başka bir şey
bana göre, kent ise bir kıyamet!
Şimdi o müthiş şiirin şu dizesi dolanıyor aklımda:
"işte öldüm, işte son kadife çiçekleri."
***
Nasıl sevdik biz bu manzaraları?
Nasıl oldu da bunu gelişme sandık?
Nasıl oldu da, Müslüman toplumlar bile kulelerle doldurulmuş kentlere ağızlarının suyu akarak bakar oldular?
Nasıl finans merkezlerinin, kredi abidelerinin, göğe doğru yükselen kulelerin insanı olup çıkıverdik.
Önemli sorular bunlar...
Haksız mıyım?