Ne o? Yoksa dünya, küresel elitlerin planlarıyla dalgasını mı geçiyor?.. Tam
pandeminin arkasına
"iklim mücadelesi" eklenecekti ki, işe bakın!
Doğalgaz ve petrol fiyatları
hızla yükselmeye
başladı. Düşük su seviyesi nedeniyle hidroelektrik
santralleri çuvallamakta. Avrupa şimdi
yeniden kömür santrallerine gözünü çevirdi ve
bir yandan da
"Fransa nükleer santrallerini tam kapasite çalıştırırsa, bize de yarar mı?" diye düşünülüyor. Nasıl olsa, medya
astım spreyindeki
"karbon ayak izi" ile bir iki
yıl daha oyalar kitleleri...
***
Şu sıralar
"toplum sağlığı"na özen göstermekle,
"sağlıklı toplum" disiplini arasındaki uçurum üzerine yoğunlaştım. Malum, ikincisi ciddi biçimde totalitarizme açılıyor. Neyse, bu çerçevede ister istemez Nazi dönemine de eğiliyorum.
1937 yılı ilginç. Alman hekimlerin yüzde altmış beşi bu tarihte doğrudan Nazi Partisi'ne kaydolmuşlar. Yetmemiş, birçoğu da iki üç sene içinde seçkin SS birliklerine katılmışlar. Bazı tarihçiler olayı anlatırken, "Hekimler bir meslek grubu olarak ideolojik bağlanmaya yatkındır" notu düşüyorlar.
***
Oyuncu olunca, çok seviliyorsun. (Daha doğrusu sevildiğini sanıyorsun! Hayranlık, beğenilme, ilgi ve hatta haset gibi güçlü duyguların dışa vurulması bile sevilmekten sayılıyor öyle durumlarda.) Eh, o kadar ilgi kalabalığı içinde ister istemez yüzüne gözüne, haline tavrına takmaya başlıyorsun. Sonrası huzursuzluk! Ama
Selçuk Yöntem bu ilgi tezahüründen tazminat geliri çıkarmış. Yıllar önce yarım ekmek arası yerken çekilmiş fotoğrafının izinsiz kullanılması karşısında bir büfeden 100 bin lira maddi, 50 bin de manevi tazminat kazanmış. Çok samimi ama izinsiz fotoğraf nihayetinde...
Bana sorarsanız, bu esnaf geleneği çok sevimli bir şey. Mesela Taksim'de
Bambi'ye gittiğimde tarih öncesi denilecek kadar eski fotomu görüp kendi halime ağzım açık kalıyordu. Küçüksu'da
Nayla Kokoreç'te gözüm kendime takılınca gülmem geliyor.
Karaköy Fasuli'deki fotoğrafım şahane bir hatıra... Oyuncu falan değilim, neyse ki!
***
Geçen yıl eve kapanmayla birlikte başlayan
yerli hiphop dinleme dönemimi geçen hafta kapattım. Spotify'daki çalma listelerimi yeniden düzenliyorum. Tabii
Sagopa hep vardı, onun parçaları silinmez. Şu anda da
"Onca Şeyin Ardından"ı dinliyorum...
"Geçer hayat işte böyle/Bu dünya hiç yerinde durmaz."