Bildim bileli, anlayamamışımdır...
Geleneğin derinliklerine ve tek tek hepimizin kalbine dair en ufak bir iz taşımayan bir takvim için hop oturup hop
kalkmak niye?
Durduk yere eğlenmek istiyoruz da, ona bahane mi uyduruyoruz?
Tamam!
Lakin o halde bu gerginlik, her yıl bu tarihlerde oluşan telaş neyin nesi?
Hani bir reklam yıldızı bize "
yılbaşı ritüeli"ni anlatıyor ya...
Kupkuru bir hesap kitabın takviminde kutsanacak ne var?
Tamam, tamam!
Uzatmayacağım, uyuzluğuma verin.
***
Bilirim,
eski medyanın duayenleri (!) benim yılbaşı itirazlarıma her seferinde kızarlar.
Moralmiş yılbaşı kutlamaları...
Hayatmış...
İnsanlara iyi geliyormuş...
Yahu moral bulmak için öteki günler çuvala mı girdi?
31 Aralık iyi geliyor da...
Başka günlerin günahı ne?
Hediyeleşmek mi?
Kalbe değen tarihler ne güne duruyor?
***
Tamam!
İnsan her seferinde bir "
başlangıç" arar.
Yeniden başlamak için
moral bulacağı, motive olacağı bir nirengi noktası olsun ister.
Onu anlıyorum.
Silkinip toparlanmak için bir eşik koymak, bir kapıyı açmak güzeldir.
Kutlaması da olur elbette, sevinçleri de...
Fakat niye
ruha uzak bir takvime can vermek için çırpınıp duruyoruz?
Olmuyor işte!
***
İş güç...
Mecburen, mecburiyetten yaşadıklarımız...
Sorumluluklarımız, yorgunluklarımız...
Sürüklenişimiz yani..
"Bize ne oldu da bilemiyoruz" hallerimiz...
Ve "
yol"u bir kez kaybettiysek eğer bir daha aramayışımız...
Sonra "
kader" yerine koyduğumuz tembelliklerimiz...
Bütün bunlar bir cendere...
Biliyorum, püf noktası da orası...
O zaman diyoruz ki...
31 Aralık gitsin, 1 Ocak gelsin...
Takvim, ben kıpırdamadan,
ben niyet edip irademi devreye sokmadan her şeyi hallediversin...
***
Yıllardır yazarım...
İlle de bir "
başlangıç" istiyorsak...
Bir
"yeni yıl" yani...
Öyle cümbür cemaat olmaz.
Global hiç olmaz.
Kendimize dair bir takvimimiz olmalı.
Onu (boşluğa fırlatılmış dileklerimiz değil)
dualarımız ve irademiz belirlemeli...
Ocak ayı da neymiş!
Bazen yeni yıl dediğimiz hemen şu
"an"dır; bir anda başlayıverir; bazen çok beklenir, sabrı öğretir...