Tek tek hayatlarımız dönüşüyor. Bir yıl önce aklımızdan zerresi geçmeyen şeyler gerçek oluyor.
Kapatılıyoruz. Dışarısı düşmanlaştırılıyor, içerilere itiliyoruz. İki soru canımızı yakacak şimdi: Birincisi, içerisi
sığınak mı, yoksa hapishane mi? İkincisi, içeride uzun süre idare etmemizi sağlayacak bir "
iç dünya"mız var mı?
***
Sınav korkularını her seferinde boş kağıt verip "
sınıfta kalma" cesaretiyle yenebilenler bu kez ne yapacaklar?
***
Bazılarımız durmadan yıldızlara bakıyor. Oysa gözlerimizi göklere dikip basmakalıp lafları tekrar etmek olup bitenleri anlamaya yeter mi hiç?... Antik Roma'nın hüzünlü şairi Ovidius'u hatırladım, hani diyordu ya: "
Hata, sevgili Brütüs, yıldızlarda değil bizde. Biz çok aşağıdayız."
***
Modern hayat bir "
büyük unutuş" üzerine kuruldu: Dünyaya geldiğimizi ve gideceğimizi unutuş üzerine... Şimdi yeni bir evreye mi giriyoruz, bilemiyorum;
yaşadığımızı da unutturacaklar sanki. Hayatta kalmak ya da kalamamak meselesi bambaşka bir şey.
***
Yeniden evdeki çekmeceleri karıştırmaya döndüm. Bir defterin arasından epeyce eski şu notum çıktı: "
Sakallarımı kesmeyeceğim. Çıplak bir yüzün ya fazla anlamsız ya da gereğinden fazla anlamlı olduğunu düşünüyorum." Sonra aklıma geldi, onu da buldum; bir hikayemi şöyle yazmışım: "Adamın sakalları can sıkıcı. Samimi olmayan bir saklanma arayışı buluyorum sakallarında." Gel de gülme şimdi! 1982'den beri sakallarım var.
***
Eski fotoğraflara bakıyorum. İçinde yer aldığım bazı fotoğraflar cidden şaşırtıyor beni. Zaman durmamış sanki.
Benden daha hızlı yaşlanmışlar...
***
Görüntülerin egemen olduğu sosyal paylaşım platformlarında kriz var. Virüs bu platformları da
vurdu. Yeni fotoğraflar "yeni" değil;
videolar birbirinin tekrarı duygusu veriyor,
nostalji deseniz eski tadı yok.
Yerini kelimeler aldı. "
Ne güzel saçmalıyorum" diyerek, upuzun metinler
kaleme alan ve bu yolla kendini sevdirmeye
çalışan influencer'lar çoğaldıkça,
çoğalıyor. Hikayeler yavanlaştıkça, kelimelerin
şiddeti artıyor. Garip bir anafor.
Bir kez daha anlıyorum, insan her
şeye katlansa, "özel" olmadığı düşüncesine
katlanamıyor.
Fark edilmemek,
yeni "
ölüm" biçimi...