"B
en oğluma, oğlum bana sarıldı. 11. kattaydık. İkimizdik. Öylece sallandık evin içinde. Devam
etse, yıksa geçse bile hiçbir şey
yapamazdık sarılmaktan
başka. Arkadaşlar, dünya bu kadar işte.
Saniye sonramızın hükmü yok, bilinirliği yok."
Yukarıdaki tweet
Elazığ depremi sırasında atıldı.
İnsanı, depremi, yeryüzünde var olmanın hakikatini nasıl da yalın ve çarpıcı biçimde ortaya koyuyordu.
Fakat bir dakika...
Aynı tweet geçtiğimiz cuma günü, depremden birkaç saat sonra defalarca atıldı.
Alıntılanması normal.
Ancak tonla hesap tarafından
"İzmir'de 11. kattaki o kişi" gibi kopyalanması ciddi problem.
Tam deprem gerçeğiyle bizi damardan hesaplaşmaya çağıran bir tecrübeye şahit olduğumuzu düşünürken sosyal medyada gitgide yayılan "
dikkat çekme manyaklığı"na maruz kalmış olmak ne kötü!
Allah selamet versin!
***
Birlik olma zamanı...
Birbirimize manevi olarak sarılma, maddi olarak destek çıkma zamanı...
Bunda hiç şüphe yok!
Ancak dünyayı
"pürüzsüzleştiren" yapmacık ruh hallerine
girmemizin, sevgi kelebekliğinin
alemi yok!
Bazıları hemen "ortalık yıkıldı, hâlâ siyaset yapmaya, hâlâ birbirimizle uğraşmaya, sürekli bıdı bıdı yapmaya ne gerek var" demeye başladılar ya, belki kalben iyi niyetliler ama yanılıyorlar.
Durum öyle çocukça "
bıdı bıdı" diye ifade edilecek bir
durum da değil. Neden mi?
İnsanlığını çoktan kaybetmiş Batı aparatı FETÖ'cülerin ve Erdoğan nefretiyle gözü dönmüş bazı tiplerin depremin ilk anından itibaren ortalığa bulaştırdıkları pisliğin bir
"siyaset" biçimi olduğunu sanmak yanlıştır.
Dikkatle baktığınızda göreceksiniz, hepsinin esas hedefi devlet...
Her kelimeleri devleti vurmaya yönelik...
Devletin hızla ve bütün gücüyle deprem bölgesinde bulunması bu pislikleri delirtiyor.
Yaranın açık, acının yakıcı olduğu günlerdeyiz diye böyle konuşmayı erteleyelim mi? Hayır!
Türkiye düşmanlarını gerçek yüzleriyle görüp tanımak zorundayız.
***
Pandemiyle başlayan süreç devletlerin üzerine ağır bir yük bindirdi.
Bir güç sanki devletlerin bağımsız karar alma yeteneklerini ve yürütme iradelerini sınıyor.
O halde...
Bizim için her zamankinden daha hassas, daha hayati nitelikteki görev şudur:
Devletimizin dik duruşuna omuz vermek ve bağımsızlık arayışımızın üzerine titremek...