Modern insanın
en büyük mutsuzluğu kafayı mutluluğa
takmasıdır... Ancak
sosyal medya sonrası işin karakteri
biraz değişti. Şimdi en büyük mutsuzluk
kaynağı
başkalarının mutlu olma
veya daha mutlu olma
ihtimali... İhtimallerin
açtığı yara,
izlenimlerin tahrişi, ilham
duygusunun zayıflayıp
hasedin hükümranlığının
genişlemesi... Bu
"
kapan"dan nasıl kurtulacağız?
***
Sosyal medya dedim de, dün baktım, herkes yerli adıyla "
Efsane Cuma"ya karşı. Tabii orada "
tatlı su antikapitalizmi" şık görünüyor, hatta itibarı var. Hele bir takım ünlülerin tüketim çılgınlığına karşı yayınladıkları listeler bitirdi beni. "Online alışveriş de yapmayın, kargo şirketlerinin bıraktığı karbon izleri doğayı bozuyor" lafları falan... Hani zenginlik ve tüketim meraklarını tanımasak, neyse! Kapri adasında tertipledikleri "
iklim değişikliğine karşı acil önlem" toplantısına özel uçaklarıyla (yani atmosferi ağır biçimde kirleterek) giden
jet-seti andırıyorlardı... Şimdi işin ciddi tarafına gelelim. Bu "
karbon izi" gibi terimler orta sınıfları sersemletmek için kullanılan "
sihirli" laflardan öteye gitmiyor. Yakında astım hastalarının elinden nefes açıcı ilaçlarını da toplarlarsa şaşırmayın! Nitekim
Time dergisi bu "
inhaler"ları doğanın en büyük düşmanlarından biri ilan ediverdi.
Çevre ve iklim sorunları konusunda bir "
numara" dönüyor diyorum da, inanmıyorsunuz...
***
Abartılı alışveriş kampanyalarına ve tüketim çılgınlığına elbette karşıyım. Fakat günümüzde ekonominin büyük bölümünün "hizmet ve perakende sektörü" üzerinden yürüdüğünü görmezden gelemem. Bu sektörlerden ekmek yiyen geniş kitleleri düşünmeden
atıp tutma yaşım çoktan geçti.
Radikal meseleleri burjuva gevezeliğine dönüştürmek. Bunda yokum işte!
***
Esas mesele alışveriş kampanyaları falan değil, en kapsamlı haliyle "
hayat tarzı" meselesi... Hayat tarzını/ varoluş biçimini değiştirmeye razı olmayanların "
tüketim karşıtlığı"nı ciddiye almıyorum, almam. Kendim dahil...
***
Birileri üzerinde ciddi biçimde çalışmalı: Vokalsiz müzik dinlemeye iki dakika tahammül edemeyenler, Batı armonisiyle icra edilmiş piyano eserlerine ilgi göstermeyenler nasıl oluyor da
Evgeni Grinko'ya ayılıp bayılıyorlar? Neden?