Kılıçdaroğlu aday olmazsa...
Aday olabilirmiş.
Bunun için çeşitli formüller üstünde çalışılıyormuş.
Spekülasyonlarla hiç işim olmaz.
Onlarla işim olmadığı gibi Akparti'den Kılıçdaroğlu'na yönelen 'aday ol' çağrıları da merakımı celp etmiyor. Yani, 'ince politika', 'taktikler' de ilgimin dışında.
Öte yandan Kılıçdaroğlu'nun adaylığıyla yakından ilgiliyim. Çünkü bu adaylık hem Türkiye'deki Cumhur-Başkanlığı sistemiyle ilişkili hem de CHP'nin, ana muhalefet partisinin, siyasal pozisyonu hakkında ciddi bir gösterge. Açayım.
Gerçekten de mevcut sistem parti genel başkanlarının CB adayı olmasına dönüktür. Neticede parti genel başkanı aday olacak, seçilirse partinin parlamento grubu kendisini destekleyecek, o da parlamento dışı kişilerden bir kabine oluşturacak.
Sistemin özü budur. Beğeniriz beğenmeyiz.
O ayrı bir mesele. Ayrıca şu ana kadar CHP'den veya bir başka partiden seçim kazanmaları halinde referanduma götürüp anayasayı 15 Nisan günkü statüsüne iade edeceklerine dair tek kelime duymadık.
Demektir ki, sistemi benimsemişlerdir.
O takdirde gereğini yapacaklardır.
Buradaki hassas nokta şudur. Mevcut durumda parti 'bir tek seçim' kazanmıyor.
İdeal durumda iki seçim kazanıyor: hem genel başkanını CB seçtiriyor hem de parlamentoda sayı üstünlüğü elde ediyor. Yani, kamuoyuna bir bütün olarak çıkıyor.
Ana koşul bu iken bir partinin genel başkanının aday olmayıp yerine bir aday göstermesi ne demektir? O bütünün zafiyetini gösterir. İkincisi, kendisi CB olmayıp başka birini CB yaptığında ne yapacak o genel başkan, gidip grubun arkasında mı oturacak?
Bu aklın almayacağı bir koşuldur, o konumdaki kişi bakımından. Sistem bütünüyle bir yürütme sistemi olarak temellendirilmişken genel başkan ayrı, CB ayrı bir kişi olmaz.
Her üç durum da o ülke siyaseti bakımından hayatidir. Hele bu gerçekler ülkenin ana muhalefet partisi için geçerliyse durum daha da vahim demektir. Ülkede ciddi bir siyaset boşluğu olduğu anlamına gelir. Bir ülke siyaseti sadece iktidar partisinden değil onu dengeleyecek bir de muhalefet partisinden teşekkül eder.
Oysa ve anlaşılıyor ki, Türkiye bu çıkmazla, açmazla, kısıtlamayla yüz yüzedir.
Ortada siyaset üreten, üretilen siyaseti kitleselleştiren bir muhalefet bulunmamaktadır.
Bu olumsuz şartı da söz konusu partinin ideolojik yetersizliği hazırlamaktadır.
Onun nedeni de CHP'nin sosyolojiden kopuk olmasıdır.
Mesele Kılıçdaroğlu değil, siyasetin kendisidir.
Üzülüyorum ama yanılmıyorum...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)