Bilmem nedendir son günlerde yeni bir haber ortalığa yavaş yavaş saçılmaya başladı. Abdülkadir Selvi'nin yazısında sezdirdiğine göre Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı adaylığına şimdi daha yakın duruyormuş.
Aday olabilirmiş.
Bunun için çeşitli formüller üstünde çalışılıyormuş. Spekülasyonlarlahiç işim olmaz.
Onlarla işim olmadığı gibi Akparti'den Kılıçdaroğlu'na yönelen 'aday ol' çağrıları da merakımı celp etmiyor. Yani, 'ince politika', 'taktikler' de ilgimin dışında.
Öte yandan Kılıçdaroğlu'nun adaylığıylayakından ilgiliyim. Çünkü bu adaylıkhem Türkiye'deki Cumhur-Başkanlığı sistemiyleilişkili hem de CHP'nin, ana muhalefetpartisinin, siyasal pozisyonu hakkındaciddi bir gösterge. Açayım.
***
Kılıçdaroğlu'nda şimdi adaylık yönündebir düşünce oluşmuşsa (ki, açıklayacağımnedenlerden ötürü tam da böyle, budoğrultuda düşünmelidir) bu, aradan geçenzamanda yeni sistemi biraz daha iyi anladığınıgösterir.
Gerçekten de mevcut sistem parti genel başkanlarının CB adayı olmasına dönüktür. Neticede parti genel başkanı aday olacak, seçilirse partinin parlamento grubu kendisini destekleyecek, o da parlamento dışı kişilerden bir kabine oluşturacak.
Sistemin özü budur. Beğeniriz beğenmeyiz.
O ayrı bir mesele. Ayrıca şu ana kadar CHP'den veya bir başka partiden seçim kazanmaları halinde referanduma götürüp anayasayı 15 Nisan günkü statüsüneiade edeceklerine dair tek kelime duymadık.
Demektir ki, sistemi benimsemişlerdir.
O takdirde gereğini yapacaklardır.
Buradaki hassas nokta şudur. Mevcut durumda parti 'bir tek seçim' kazanmıyor. İdeal durumda iki seçim kazanıyor: hem genel başkanını CB seçtiriyor hem de parlamentoda sayı üstünlüğü elde ediyor. Yani, kamuoyuna bir bütün olarak çıkıyor.
Ana koşul bu iken bir partinin genel başkanının aday olmayıp yerine bir aday göstermesi ne demektir? O bütünün zafiyetini gösterir. İkincisi, kendisi CB olmayıp başka birini CB yaptığında ne yapacak o genel başkan, gidip grubun arkasında mı oturacak?
Bu aklın almayacağı bir koşuldur, o konumdaki kişi bakımından. Sistem bütünüyle bir yürütme sistemi olarak temellendirilmişken genel başkan ayrı, CB ayrı bir kişi olmaz.
***
Şimdi gelelim neden Kılıçdaroğlu'nunbu konuda tereddüt ettiğine. Demin sürdürdüğümmantık bakımından Kılıçdaroğlu'nunCHP Genel Başkanı olarak (ya da herhangibir parti genel başkanının) CB seçimlerindeaday olmaması parti- ideoloji- kitle ilişkisibakımından ortada ciddi bir sorun olduğunugösterir. Ya genel başkan partiyi veideolojiyi taşıyamamaktadır ya genel başkankitleden kopuktur ya da parti ve kitletarafından ideoloji yeterince benimsenmemiştir.
Her üç durum da o ülke siyaseti bakımından hayatidir. Hele bu gerçekler ülkenin anamuhalefet partisi için geçerliyse durum daha da vahim demektir. Ülkede ciddi bir siyaset boşluğu olduğu anlamına gelir. Bir ülke siyaseti sadece iktidar partisinden değil onu dengeleyecek bir de muhalefet partisinden teşekkül eder.
Oysa ve anlaşılıyor ki, Türkiye bu çıkmazla, açmazla, kısıtlamayla yüz yüzedir.
Ortada siyaset üreten, üretilen siyaseti kitleselleştirenbir muhalefet bulunmamaktadır.
Bu olumsuz şartı da söz konusu partinin ideolojik yetersizliği hazırlamaktadır.
Onun nedeni de CHP'nin sosyolojiden kopuk olmasıdır.
Mesele Kılıçdaroğlu değil, siyasetin kendisidir.
Üzülüyorum ama yanılmıyorum...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.