Gecikmiş ırkçılık hayreti...
Avrupa ırkçılığı kadar sistematik bir içerik kazanmamış, kendisini (gene gizlemeyi başardığı) sömürgeciliğinin uzantısı bir kölecilik ve zenci karşıtlığı ile sınırlamış görünür Amerikan ırkçılığı. Ama öyle değildir. 'White Supremacist'lerden başlayarak her düzeyde dalga dalga yayılan, genişleyen bir ırkçılık o kıtayı da alttan alta sarmıştır.
Bu beni üzer. Neticede ABD 'par excellence' yani neredeyse mükemmel bir sivil toplum, özgürlük ve demokrasi ülkesidir. Tamam, New England etrafındaki 'blue blood' (mavi kanlı) sayılan bir aristokrasi taklitçisi kesim vardır ama hiç değilse gündelik hayatta ve anayasa çerçevesi içinde ABD olabildiği kadar sınıfsız toplum olmayı başarmıştır. Bu, ırkçılığın panzehridir. Şu günlerde okuduğum Jonathan Israel'in Amerikan Devriminin dünyayı nasıl etkilediğini anlatan kitabı bu 'Amerikan rüyası'nın oluşumunu fevkalade biçimde veriyor.
Ondan önce bizim kuşağın neredeyse ezbere bildiği R. R. Palmer'ın gene Amerikan Devrimi ve o dönemin Avrupa'sı hakkında yazdığı (biz okurken iki ciltti, şimdi tek cilt baskısı çıktı) siyasal tarih kitabı da bu devrimin Fransız Devriminden farklı olarak 'barışçıl' şekilde oluşup geliştiğini belirtir. Üstelik bu durum düpedüz bir tür ırkçılık mücadelesi olan Amerikan iç savaşına rağmen böyledir. O zaman iki soru peş peşe ortaya çıkıyor: bir, bu ırkçılık nedir, neden bir gizli hastalık gibi zaman zaman nükseder? İki, bugünkü günde böyle bir neo-Nazi hareketi doğuran sebepler nelerdir?
İkincisi, gene beyaz adamın kendi mitolojisinin bir parçası haline getirdiği Hıristiyanlığı diğer dinlerden yukarıda görmesidir. Irkçı hareketlerin çok büyük bölümünde din / Hıristiyanlık belli başlı bir rol oynar. Yahudi karşıtlığının özü budur.
Üçüncü bir neden Nazizmde görüldüğü şekilde gelişen 'bilimsel ırkçılık'tır. 1930'larda gelişmiştir. Sanılanın aksine, Nazizm dinselliği içerse de, Nazilerin önde gelenleri hayli keskin ateistlerdir. 19. Yüzyıl Pozitivizmi üstünden gelen bilimselci bir yaklaşımla dünyayı açıklamaya çalışırlar. Irkçılığa bu doğrultuda gelirler ki, antropoloji, sosyal antropoloji, 'eugenics' adı verilen ırkbilim bu arayışın bir sonucudur. Mesele 'dilbilime' (linguistics) kadar uzanır.
Bütün bunlar tamam. Bugünkü dünya neden bu olaylarla sarsılıyor? Irkçılık ve aşırı sağ niye şimdi uzun bir uyku döneminden sonra bu şekilde öne çıktı? Zor soru bu. Ayrıntılı tahliller istiyor. Ama bir kesin gerçek şu: solun zayıflamasıyla hatta erimesiyle ortaya çıkan boşluğu ırkçı sağ dolduruyor.
Neticede insanlar bir hâkimiyet olarak üstlerine binen liberal ekonomi politikalarından, büsbütün kendilerini ezen eşitsiz gelir dağılımından, her ülkenin içinde var olan zengin, kendisini toplumun geri kalan kısmından ayrıştıran ve lüksle yaşayan 'beyaz' kesiminden yılan çevreler aşırı sağa kayıyor. Kontrolsüz bir ideoloji olduğu için de kısa sürede başka boyutlar kazanıyor.
Biraz daha devam edeyim cuma günü ve sıradan faşizmle ve çok önemsediğim bir başka konuyla bağlayayım bu tatsız meseleyi.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)