‘Self-hating Turk’
Türkiye'deki durum bu ölçülerde midir, bilmem ama bana garip gelen bir yanı var işin ki, o da şudur: bazı insanlarımız herhangi bir Batı şehrinde / ülkesinde karşılaştığında yadırgamadığı, sistemin bir parçası saydığı, hatta sistemin ne kadar doğru işlediğinin bir göstergesi olarak kabul ettiği uygulamaya veya muameleye Türkiye'de maruz kaldığında küplere biniyor ve bunu ülkenin geri kalmışlığının, 'ilkelliğinin' bir dışa vurumu sayıyor.
Çok kişi yazıp söylemiştir, ben de değineyim: ABD'de rastladığım Türkler, dostlarım, ahbaplarım, orada Amerikalıdan daha fazla Amerikalıdır, görgü, nezaket ve davranış bakımından. Kapılar tutulur, özürler dilenir, incelikten kırılıp dökülür insanlar. Ama daha NY-İstanbul uçağına adımını attığında, efendim, 'değişir' ki, nasıl değişir. Hayat sadece kendisi için vardır, geriye kalanlar ona hizmet için yaratılmış bir sürünün 'elemanları'dır.
Kuşkusuz çok zor bir problem. Halkın kendi kendisinden şikâyet ettiğini bugüne kadar hiç görmediğime göre, bir aydın, seçkin, kentli davranışından söz ediyoruz. Eskiden de böyle miydi, denirse, pek evet demem. Zamanla bu keskinleşme arttı. Herkesin bildiğini neden gizlemeli, 2002 sonrasında ise doruğuna ulaştı.
İki önemli husus geliyor aklıma. Birincisi, bu tepkinin sınıfsal olduğu söylenebilir. Zaman, özellikle 2000 sonrası sınıfsal bilinci katılaştırmış olabilir. Fakat bunu sınıf kavramının gerçek manasında çok uygun bir neden olarak görmem. Çünkü 2000 sonrasında sınıf bilincinde gerçek bir değişim olmadı. Yani, bu açıdan bakarsak, burjuvazi kendisini halkı ve toplumu 'doğallıkla' küçümseyecek şekilde geliştirmedi. Olamazdı da. Tersi cereyan etti. Kitlelerin büyük kente gelmesiyle bu ayrışma kültürel planda oldu. Sınıfsal bir nefret değil kültürel bir 'nefret' var bugün.
İkinci neden şu: hani, dışarıdayken bir bürokrasi uygulamasını olumlu bulup burada reddedenler açısından söz edeceksem buradaki nefretin halk ve toplum ölçüsünde devlete yöneltilmiş olduğunu vurgulamalıyım. Evet, devletten 'tiksinen' bir kesimin olduğu Türkiye'de muhakkaktır. Devlet matah bir şey değildir ve şiddetle eleştirilmelidir.
Ama burada da bir çelişki göze çarpıyor. O devletten uzak duran ve onu beğenmeyen çevreler öte yanda her şeyi devletten bekliyor. Yetmediği gibi, siyasal planda da devletin halk ve toplum üstünde egemen olmasını istiyor. Halkı çekip çevirmesi gerektiğini düşünüyor devletin.
Yeni bir olgu bu ve biraz değiştirerek kavramı 'kendinden nefret eden Türk/iyeli' diyorum buna...
Not: Kısa bir ara rica ediyorum. 11 Ağustos günü buluşmak üzere herkese iyilikler dilerim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)