Kaderin şaşırtıcı oyunlarından biri olarak, o meşum gece tarihçi dostum Şükrü Hanioğlu'yla yemek yiyorduk Arnavutköy'de ve Türkiye'deki darbelerden, siyasetten konuşuyorduk.
Herkes gibi biz de haberi şöyle veya böyle aldık ve yollara düştük. Bizimki halkın içine karışmak ve Kuştepe-Mecidiyeköy-Şişli taraflarında sokaktakalmak şeklinde oldu. İki kere gazeteye ulaşma girişimim yolların kapatılmış olması ve köprü trafikleri nedeniyle akamete uğradı. Ertesi sabah kurt kuş yuvasından çıkmazken silah namlusunda görev yapan NTV'ye ve CNN'e gittim ve görüşlerimi açıkladım.
***
Beni çarpan bir darbe girişiminde daha bulunulması değildi. Geleneği bu yönde gelişmiş, asker ve bürokrasi üstünden modernleşmiş bir toplumda ordu kendisini çok yakın zamana kadar devletin ve ideolojisinin (Kemalist-laisist ideoloji) sahibi saymış ve defalarca darbe yapmıştı. Her darbenindemokrasi adına yapılmasındaki ironiyi bir tarafa bırakalım. Darbe bu ülkede bir gelenekti ve ben de yakın çevreme bunun bir kere daha deneneceğini 2016 başındanberi söyleyip duruyordum.
Elimde ne bir belge vardı ne de bir bilgi. Ama siyasal tarihi bilip etrafını da insan biraz dikkatle gözlemleyince bu tür sezgiler geliştiriyor. Darbe girişimi olacak düşüncesini bende hazırlayan şiddetli kutuplaşma ve hiçbir şekilde hiçbir şeyle uzlaşamayacak olan bir 'nihilizmin' mevcudiyeti ve hırsıydı.
İşte o gece, o sıralarda, Arnavutköy'den Bebek'e kadar yürürken o 'nihilizme' batmış insanların nasıl çılgınca bir tutkuyla, histerik bir heyecanla darbeyi desteklediğini görmek darbenin kendisi kadar ürkütücüydü. O darbe tutkusunun ve desteğinin hangi kelimelerle ve nasıl ifade edildiğini ise buraya yazmaya edebim, terbiyem elvermez.
O mantık, o muhakeme 'kontrollüdarbe' senaryosunu da üretti, darbenin aslında'yapılmadığını' da yazabildi. Neyse kişimdi Sedat Ergin gibi namuslu gazeteciler,harıl harıl çalışıp işin gerçeğini ortaya dökebiliyor,insanlar da 'kontrollü' derken darbeningerçek boyutlarını öğrenip büsbütün ürküyor.
***
Bu tablo bana Türkiye'deki darbeler vetarihi hakkında epey önemli ipuçları veriyor.
Birincisi ve hepsinden önemlisi darbeler Türkiye'de daima merkez ve çevre arasında yani egemen iktidarla veya iktidar egemenleriylehalk arasında cereyan etmiştir. Türkiye'deki egemen iktidar/iktidar egemenleritarihsel bir sonuçtur. Bu egemenlerkatını veya tabakasını veya katmanını bürokrasive ordu oluşturmuştur. 1960-71-80-97 darbeleri hem yurtdışıgüçlerin kontrolünde (o manada 15Temmuz da 'kontrollü darbe'dir, böyle birhareketten ABD'nin haberinin olmaması aklınalacağı iş değildir; asıl o çılgınlık olurdu) gerçekleştirilmiştirhem de ordu ve bürokrasiylebirlikte hareket eden egemen sınıflarındesteğinde.
'Merkez' diye nitelendirdiğim bu kesim tarihsel gücünü bahsettiğim ittifaktan alır. Karşısında 'halk' vardır. O nedenle de darbelerin tarihi her defasında merkezin yani ordu-bürokrasi -burjuvazinin kaybettiği iktidarı silahla geri alma girişimidir. 1950'nin 'rövanşı' 1960'ta, 1965'in rövanşı 1971'de, 1977'nin rövanşı 1980'de alınmıştır.
Ama halk da iktidarını geriye almasınıbilmiştir. Yukarıdaki tarihi terstenokumak yeter: 1960'ın rövanşı 1965'te,1971'in rövanşı 1973'te, 1980'in rövanşı1983'te, 1997'nin rövanşı 2002'de alınmıştır. 2007'nin rövanşı ise hemen gerçekleşmiştir. Kritik nokta odur. 2007 hamlesi birçok şeyin değiştiğini gösteriyordu. 2016'ya da oradan gelindi.
Yani 15 Temmuz hem gelenekseldi hem gelenek dışıydı. Nedenlerini çarşamba günü açıklayacağım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.