‘Laikçi nihilizm’: Nereye kadar...
Cevabı kısmen olumlu. Evet, diyor, seyreltti. Fakat yazısının başında değindiği başka bir husus var. Bir kere yürüyüşün manevi motivasyonunu referandumdan alınan sonuçlara bağlıyor. Akparti daha farklı bir sonuç sağlasaydı, yürüyüş yapılamazdı saptamasını getiriyor. İkincisi daha önemli: Görmüş'e göre nihilizmdeki seyrelmeler her defasında geçici oluyor.
O seçimden hem Akparti'nin güçlenerek çıkması hem Abdullah Gül'ün CB seçilmesi bahse konu çevreyi hızla bu çok güzel tabirle 'nihilizme' itti. (Bunun altında yatan bir de 'melankoli' var. Sol dünyaya ve 'teoloji'ye hâkim olan o kavramı ayrıca ele almak istiyordum. Araya başka konular girdi. İleride mutlaka döneceğim.)
Sorunun başka bir boyutu daha var, daha vahim bir boyut: nihilizm iki önemli ve olumsuz tepki getiriyor. Birincisi, bahsedilen kesim kendisini malum psikolojinin içine yerleştirince topluma ve halka inancını yitiriyor. Bu iki 'olgu'yu kendisine karşı veya kendisini onların dışında görüyor. Başlı başına bir gerçek bu ve elbette 'yıkıcı' bir gerçek. Beraberinde çok farklı duygu durumlarını da sürüklüyor.
Daha da ötesi ve daha da vahimi bu kesim siyasete inancını yitiriyor. Siyasetin sorunları çözen bir mekanizma olmadığını düşünüyor. Sadece Türkiye'de değil. Trump sonrası dünyada da bu eğilim var. Elitlerin meydana getirdiği tabakalar siyasete karşı nihilistik bir reddiye içindeler ve toplumun 'ayak takımı' tarafından ele geçirildiği kanısındalar.
Bugünkü Türkiye o yanlış sistemik yapıyı aşıyor. Laikçi nihilizm bu gelişmeyi kendisine ve sınıfsal (?) yapısına bir tehdit olarak algılayıp daha da koyu bir redde sürükleniyor.
Türkiye bakımından üzücü bir durum bu elbette. Çok daha ayrıntılı sosyolojik çözümlemeler istiyor siyasetteki bu tutum. Şimdi CHP yürüyüşü bu nihilizmi aşacak mı, yoksa Görmüş'ün dediği gibi, kısa ömürlü bir tepki olarak o tabanda hissedilen bugünkü kımıltı da silinecek mi?
Bütün kanatların gerçekçi, yaratıcı, üretken, yapıcı ve 'şenlikli' bir siyaset üretmesine her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)