Dünyanın neresine gidersem gideyim Türkiye'yi, tıpkı benden öncekilerin yaptığı, benden sonrakilerin yapacağı gibi, kafamda götürüyorum. Hayatımda çok yıl yaşadım, çok yer gezdim, çok şey gördüm.
Çok okudum. Gene de dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkenin benim konumumdaki herhangi bir insanının bizim kadar ülkesiyle meşgul olduğuna rastlamadım.
Bir kere bu başlı başına bir 'durum'dur.
Bir haldir. Bir gerçektir.
Yani, neden Türkiye'de okur yazarlar,aydınlar kendi ülkelerini ve meselelerini bu derecede merak eder, irdeler, konuşur? Neden ha bire 'biz neden böyleyiz?' diye sorup durur?..
***
Bunun çok temel bir nedeni var: Dünya imparatorluğundangelip geri kalmış bir ülke konumunadüşmek.
Evet: Düşmek! Düşmüş, düşkün bir ülkenin 'münevverleri' olarak iki yüz yıla yakın bir süredir çok açık biçimde 'Türkiye nasılkalkınır' sorusunun çözümüne kafa yoruyoruz.
Çağlar, olaylar, dünya değişiyor fakat soru aynı: Türkiye nasıl ilerler, kalkınır,büyür?
Kuşkusuz ilerledi, kalkındı ve büyüdü Türkiye. Bırakın 1920'leri Türkiye bugün 1970'lerin Türkiye'si de değil, 1990'ların ülkesi de değil. Ama bunların hiçbirini yeterlibulmuyoruz. Bu çok ilginç bir durum.
Çarpıcı bir durum. Tatminsizliği yaratan nedir, kişi başınadüşen gelir yetersizliği midir, eşitsizgelir dağılımı mıdır, okullulaşma oranlarımıdır? Neyi kendimize ölçü alacağız, OECDraporlarının saptadığı ilk on ülkenin göstergelerinimi?
Şurası açık bir gerçek ki, değişsek de, gelişsek de Türkiye kendi kendisine yetmeyen, gözü yukarılarda bir ülke. Öte yanda bir gerçek var. Bırakın 1960'larda yarışa katılan ve bugün başa güreşen ülkeleri, son otuz yılda bu meydana çıkan birçok ülke de biliyoruz, bakıp parmak ısırdığımız.
O zaman insan bunca çabaya rağmen bu arabanın neden 70-80 yılda bir türlü hızlanamadığını sordukça soruyor.
***
Üç temel nedenle geliyorum. Aslında iki neden. Üçüncüsü onların bir sonucu.
O üç nedenin ilki planlama ve liyakateksikliği. Türkiye kayırmacılık ve plansızlıknedeniyle müthiş zaman, güç ve kaynakyitirmiştir. Hedeflerini seçmemiş, eğitiminiona göre düzenlememiş, gücünürasyonel biçimde örgütleyememiştir.
İkincisi, demokrasi eksikliğidir. Hala bir marifetmiş gibi sunulabilen o 1960darbesinden sonraki tüm darbeler, 15Temmuz'a kadar, Türkiye'yi ne kadar zamandan, imkandan mahrum etmiştir, bunu çok serinkanlı biçimde değerlendirmek gerekir. Her darbe Türkiye'nin bir on yılını alıp götürmüştür.
Çünkü şöyle bir gerçek var. Eskiden belli bir ekonomik seviyeye gelmeden demokrasinin yaşamayacağı düşünülüyordu. Şimdi ise o ekonomik seviyeye demokrasi olmadan gelinmeyeceği matematiksel olarak kanıtlanmış durumda.
Bunların uzantısı olan üçüncü nedeni de yazayım: Bürokrasinin modernizasyonu.
Maalesef o alanda yaşadığımız, liyakat sisteminegeçememekten türeyen olumsuzlukelimizi kolumuzu bağlıyor.
Yoksa dinmiş, Weberyen manada 'Protestan ahlakı' eksikliğiymiş, elbette önemlidir ama, bizim durumumuz açıklamaya yetmeyen, artık nispeten eskimiş, aşınmış, aşılmış görüşlerdir. Çoğu bir öz-Oryantalizm bağlamında edilmiş laflardır.
***
Sonucu yazayım: Türkiye ordu, militarizmkökenli modernleşmeyi daha fazlabir 'matah' gibi düşünemez. Ne yapıp yapıpbu askeri müdahale kamburundan kurtulmalıdır.
İki, Türkiye ne pahasına olursa olsun demokratikleşmeyi sonuna kadar öğrenmeli, uygulamalı, yaşamalıdır. Üç, Türkiye yeni bir anlayış ve planlamayla yaratıcı,yenilikçi, öncü alanlara yönelmelidir.
Bunları bir reçete olarak değil, gündelik yaşama gerçeği olarak benimsemelidir.
Benden sonrakilere duyururum...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.