Atatürk’ü ‘korumak’...
Gel gelelim, bu tartışmaların belli bir üslup seviyesinde olması gerektiğini daha önce belirttim. Atatürk sonrası Kemalizmi çok eleştirmiş birisi olmama karşın onun düşüncesinin izini sürdüğümü, görüşlerini farklı açılardan bakarak yorumladığımı, eylemini anlamaya çalıştığımı da vurguladım. Tarihin düz giden çizgisini bükebilen iradesinin karşısında şaşırmamak, yeri geldiğinde hayran olmamak imkânsızdır. Katılırsınız görüşüne katılmazsınız, bu, dile getirdiğim durum ve sonucu değiştirmez. Neredeyse otuz yıldır bu işle uğraşıyorum, bunları yazıyorum.
Birincisi, Atatürk konusunda manasız sözler eden, köy kahvesi dedikodusunu aşmayan bir üslupla konuşan, hiçbir bilimsel zemine oturmayan kişiler bu açıklamalarından ötürü tutuklandı.
Bunu yanlış buluyorum. Hiç gerek yok. Atatürk'ün bu şekilde yasayla, müeyyideyle korunmaya ihtiyacı yok, çünkü. saygı gösterilmesi bir zorunluluktur. Öyle inanırım. Ama göstermeyene bunu yasa zoruyla hatırlatmak gereksiz bir zorlamadır. İsteyen varsın istediğini söylesin. Biz ona kendi planımızda karşı çıkalım. Ama yasa, tecebbür işin içine girmesin.
Unutmayalım ki, ABD'de Anayasa Mahkemesi 1972, 1974 ve 1984'te verdiği kararlarla Amerikan bayrağına saygısızlık (desecration) koşulunu/ kavramını 'fikir açıklama hürriyeti' bağlamında ortadan kaldırdı.
Evet, bu tutum yanlıştır. CHP- Ordu- Atatürk arasında kurulan beraberliği sergiler. Atatürk'ün sivil hayattan soyutlanıp ordu 'koruması altına' alınmasındaki, orduyla özdeşleştirilmesindeki 'inancı' ortaya kor.
Cumhuriyet orduları Atatürk'ü tarihsel Başkomutan kabul eder. Hiç itirazım olmaz. (İtirazım buradan hareketle geliştirilecek ve ordunun ön aldığı ideolojik-politik hareketleredir.) Ama bu ayrı bir olgudur.
Atatürk, CHP'nin de kurucusu, genel başkanıdır. CHP kadroları kendilerini Atatürk'le özdeşleştirirler. Daha doğal bir şey olamaz. Ulusal bir lider olarak tüm toplumun saygı ve benimseme dairesi içindeyken CHP'lilerin bu konuda gösterdiği ek hassasiyet de gayet anlaşılabilir.
İşte sorun bu: Atatürk'ün gerek gösterilen sevgi ve saygıda, gerek yapılan değerlendirmelerde, gerek 'korunmasında', gerekse de bilimsel çözümlemelerde sivilleşememesidir. Sivilleştirilmemesidir. Türkiye bu kısıtlamayı aşmalıdır. Demirel çok zamanlar önce mesela 1970'lerde, hatta 1960'larda, Türkiye devrimleri daha ne kadar yasayla koruyacak diye soruyordu.
Evet, devrimleri ve kurucusunu daha ne kadar yasalarla koruma ihtiyacı duyacak Türkiye?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)