Kafası karışık Türkiye...
Bütün bunlardan sonra Türkiye kadar kafası karışık ikinci bir ülke daha görmediğimi rahatlıkla dile getirebilirim. Bu fikrimi de Oryantalizm denen o belanın batağına düşmeden oluşturuyorum.
Çünkü bu kafa karışıklığını ben Türkiye'nin aleyhine değil lehine görenlerdenim.
Bizim mayamız, dokumuz bu. Ne yaparsak yapalım onu bu gerçeğin içinden çıkaracağız.
Daha doğal bir şey olamaz. Bugünkü modernleşmemizi Batı/ Avrupa ekseninde oluşturduk. Tanzimat'la birlikte başlayan oluşum Cumhuriyetle ve Kemalizmle birlikte neredeyse geriye dönüşsüz bir realite haline geldi.
Bugün ister Kemalist deyin, ister ulusalcı deyin o kesimin temel değer yargılarını oluşturan eksen budur, Batıdır. Laiklikten operaya kadar her alanda o çevre Batıyı bütün kurumları ve kuramlarıyla benimsemiştir.
Hatta onu tabulaştırmıştır da denebilir.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Ben de kişisel olarak Batının çok büyük, asla ihmal edilemeyecek bir birikim olduğunu düşünürüm.
Her alanda Batı eşsiz değerler yaratmıştır.
Köken, kaynak tartışmalarına girmeye de hiç gerek yoktur. Weber bu gerçeği yerli yerine oturtmuştu. Batının mükemmeliyet seviyesine çıkardığı her şey Batı dışında oluşturulmuştur ama işte, Batı ona o mükemmellik ve sistemik özelliğini kazandırmıştır.
Batıya eleştirel ama belli kabullerle yaklaşanlar olduğu gibi o düşünce dünyasında Batıyı kesinkes reddedenler çoğunluktadır.
AB tartışması da bu noktada doğar.
Batıyı yadsıyan çevre onun üst kurumu olan AB'yi mi benimseyecektir? Böyle bir şeyi düşünmek dahi abestir.
Peki Kemalistler/ Batıcılar? Onlar için AB bir 'çıpadır.' Neredeyse onsuz olmayacak, onsuz yapamayacağımız bir varlıktır AB.
O nedenle de bu düşüncede olanlar Batıyı ve AB'yi kökten eleştirenleri karşılarına alır.
Daha doğrusu karşılarında görür.
Bizim 1970'lerin başında daha çok bir edebiyat eleştirisi kitabı olarak okuduğumuz, abimizin sonradan eklemelerle politik bir içeriğe kavuşturduğu Hangi Batı kitabının elimdeki baskısına aldığı ve İleri dergisine verdiği röportajda şu söylediklerini görelim.
Türkiye AB'ye girmeli mi sorusu karşısında irkiliyor ve 'hayır, hayır. Türkiye'nin AB'de işi yok. AB aslında çok usturuplu bir şekilde ayarlanmış bir Alman Yeni Nizamı'nın tekrar kuruluşudur.' Tamam mı?
Devam ediyor: 'Biz Avrupa devleti olabiliriz, ama biz Avrupalı değil Asyalıyız. Bizim için en doğrusu bir Avrasya politikasında köşe taşlarından biri olmaktır (s. 262 ve 264-İş Bankası Yayınları).
Daha bunun gibi onlarca alıntı yapabilirim kendisinden. Zaten İlhan bu yaklaşımıyla Batılı klasiklerin çevrilmesini de eleştirdi.
Üstelik kendisini de Kemalist olduğu kadar Marksist diye tanımlıyordu. Ama siz söyleyin, şimdi Kemalist çevreler buna ne diyecek ki, ben bu görüşe zerre kadar katılmıyorum.
Evet, kafası karışık Türkiye'nin, hiç değilse bazılarının...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)