Referandum sonrası-2
Türkiye ise günlerdir bu konuyu tartışıyor.
Yargı meseleyi bir sonuca bağlayacaktır.
O sorun bir yana ben konunun bambaşka bir yanıyla ilgileniyorum:
'hayır' oylarının anlamı ve niteliği.
Ama bu o kesimdeki oyların siyasal ve sosyolojik anlamı olmadığını söylemek olmaz. Tersine, 55 milyon gibi devasa bir seçmen kitlesinden yaklaşık 23 milyon 750 bin kişi 'hayır' demişse bunun tahlili gerekir. Böyle bir kitlenin 'hiç mesabesinde' sayılması, görülmesi (kimse böyle demiyorsa zaten) söz konusu olamaz.
O açıdan bakıp başka bir noktaya değineyim.
En yüksek evet oyunun çıktığı kentler kadar en yüksek hayır oyunun çıktığı kentler de önemli ve ilginçtir. Kaldı ki, Türkiye'nin politik ve sosyolojik coğrafyası hayır oylarını çeşitli dinamikler bakımından daha da ilginç kılmaktadır.
Bu meyanda kendi içinde dağılmış Kürtleri ayrı bir yere koyuyorum. Evet verenler de var hayır verenler de. Ama Güneydoğu Anadolu'nun kendine özgü ve tam bir bilinmez olan durumu dışında dünyanın en büyük Kürt nüfusunun yaşadığı İstanbul'da bu seçmen kitlesinin davranışı başlı başına bir olgu. Hele hele Kürtlerle Akparti arasında başlangıçtan beri devam eden ilişki göz önüne alınırsa daha da ciddi bir konu.
Bu değerlendirmeye gelen bazı itirazlar var. Bu kentlerin daha zengin, ekonomik bakımdan daha üretken, verimli, dünyayla ticaret üstünden ve diğer yollarla daha fazla ilişki kurmuş olmasını bir kesim önemsiyor.
Diğer kesim buna karşı çıkıyor. Geri kalmış kentle ilerlemiş kent arasında fark yoktur diyor.
Siyasal karar ve tercih bakımından ne Bayburt Adana'dan geridedir ne Yozgat Mersin'den. Ama elbette bu kentlerin siyaset sosyolojisi bakımından farklı anlamları vardır. Bir partinin Mersin'den oy almasıyla Gümüşhane'den oy alması kendi profili ve politikası açısından önemlidir. Bu kentlerin toplamının Türkiye'de ödenen verginin şu kadarını, ülkede üretilen katma değerin bu kadarını sağlaması yabana atılamayacak bir özelliktir. Benzeri gerçekler iktidar partisi bakımından da muhalefet partisi bakımından da, siyasal çizgileri açısından da hayatidir. Bundan sonraki politikaları da bu belirleyecektir.
Diğer demografik göstergeler de aynı şekilde hassastır. Örneğin yaş gruplarının refleksi. Uzun süre CHP'nin yaşlı, zengin, kentli kesimden oy aldığı söylendi. Bu eğilim devam ediyor. Değişmedi. Ama bu referandumda ilk defa oy kullananların davranışı gene bundan sonrasına ışık tutacaktır.
Türkiye'nin ciddi ve somut bir muhalefete ihtiyacı var. Bu yok sayılamayacak bir ihtiyaç.
Muhalefet denince de Türkiye'de akla CHP geliyor. CHP'nin bu işlevini %20-25 bandında bir parti olarak daha fazla karşılayamadığı açık. Ama referandum muhalefetin CHP'den mürekkep olmadığını ortaya koydu. Kürtler, sol hareketler, olduğu kadarıyla Yeşiller, gençler, LGBT gibi muhalefet odakları bir bütün oluşturuyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye'nin üreteceği yapıcı, yaratıcı muhalefet bu kitlenin makul bir bütün oluşturmasına bağlı. Yakın geleceğin bu arayışla geçeceği kanısındayım. CHP buna öncülük yaparsa ne ala, yapmazsa su akar yolunu bulur.
Daha çok konuşacağız referandum sonuçlarını.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)