CHP milletvekili yalnız değildir...
Ama bu sorun kaldıkça, eskidikçe, mayalandıkça sadece CHP'nin değil Türkiye'nin sorununa dönüşüyor.
Aynı sorun dada önceleri artık adını kimselerin bilmediği SHP saflarında yaşandı. SHP kendisini zaman zaman CHP'ye yaklaştırır küçük ama etkili bir grup da ona itiraz ederdi.
Doğrusu bu itirazlara kulak vermekti. Tersi oldu. SHP gitti Murat Karayalçın eliyle kendisini CHP'nin kursağına attı. Ondan sonra da gerçek bir sosyal demokrat parti haline gelemeyeceği anlaşılmış CHP büsbütün geçmişin, eskinin bir partisi oldu.
Sayın milletvekili elbette inanarak, içtenlikle, içinde duyarak söylüyor sözlerini.
Biz diyor yeniden Kurtuluş Savaşı başlatırız, yeniden Samsun'a çıkarız, yeniden sizi İzmir'den denize dökeriz. Kime 'siz' dediğini de emperyalistler, 'haramzadeler' (bu sözcüğü insanlar 'haram yiyen' zanneder, gerçek anlamı 'haramın çocukları'dır yani 'piç' karşılığıdır) diye açıklıyor. 'Evet' çıkarsa üzülmeyin, böyle olur diye ferahlık veriyor.
Kılıçdaroğlu, milletvekilinin açıklamalarını doğru bulmamış. Sevindirici. Ama 'doğru bulmadım' dediği herhalde bu 'vururuz, kırarız' kısmıdır işin. Yoksa nostalji ve geçmişe referans söz konusu olduğunda Kılıçdaroğlu da milletvekilinden daha farklı bir yerde değil.
Geçen gün bir konuşmasını dinledim.
Aman Allah'ım! 1930'ları anlatıyor. Şunu yaptık, bunu yaptık diyor. O günleri hicranla, hasretle, hazla anıyor. Hem de nasıl bir anmak, sanki 1930'lar dündür.
Problem işte bu: bu zihniyet. Ve ne yazık ki, iş bu noktaya kadar geldi. Türkiye, zaman içinde, ucundan kıyısından da olsa denediği, biraz tanıştığı, biraz bulaştığı bütün o sol kültürü, sosyal demokrasiyi unuttu, zihninden sildi, geriye döndü, hayali, nostaljik bir geçmişe saplanıp kaldı. CHP eliyle.
Bu yeni değil. 1990'ların ortasında başlayan bir proje. 2007'de Gül'ün CB adaylığına karşı gelişen Cumhuriyet mitingleriyle doruğuna çıktı. Bugün de aynı yerde duruyor.
Hatta aradan geçen zamanda meydana gelen değişimlere rağmen aynı pozisyonun muhafaza edilmesi elbette bir gerileme anlamı taşıyor.
Bu kişisel değil, toplumsal, hatta tarihsel bir üzüntüdür.
Türkiye bugüne değin bu dar çemberi aşmalıydı. İlgili kitaplarımda, bilhassa bu konuları Türkiye'de ilk kez irdeleyen Yeni Bir Sosyal Demokrasi İçin başlıklı kitabımda 'tarihsel ilerici' olarak nitelendirdiğim Kemalizmin bu özelliği benimsenip, bu özelliğiyle de Kemalizm benimsenip, o kadarla yetinilip, ötesine geçilerek CHP tarafından yeni bir politika geliştirilmeliydi.
Kemalizmin reddi anlamına gelmezdi bu tutum. Nitekim daha 1970'lerde klasik 6 Ok'un yanına yeni oklar eklenmişti.
Bu kadarını daha o tarihlerde yapan CHP'nin şimdiki durumu sadece bir tek milletvekilinin kişisel heyecanı, tercihi, muhakemesi değil. Bir temel kabul. Bir temel siyasal pozisyon. O nedenle hem milletvekili hem de genel başkan belki farklı sözcükler kullanıyor, farklı tonlamalarla konuşuyor ama özünde aynı mantığı yansıtıyor. Yani CHP milletvekili Bozkurt yalnız değildir...
Türkiye keşke farklı bir siyasetin CHP'sine muhatap olsaydı...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)