Orlando: Maalesef...
Yeryüzünde hiçbir şey şu anda bu olaydan, onun da bir parçası olduğu küresel terör olgusundan daha önemli değil.
Paris'te dökülen kanlar henüz kurumadı.
Türkiye ise kan kokuyor. Gece gündüz başka başka terör saldırılarının hedefindeyiz.
Ne yazık ki, şu terör dediğimiz hadise kendisiyle sınırlı değil. Bir kere kendisi başlı başına bir bela. Fakat hızla kendisini aşıyor.
Aşıyor. Çünkü bir insanın neden ve nasıl radikalleştiği, bir canlı bombaya dönüştüğü bugün başlı başına bir sorun.
Daha geçenlerde yayınlanan Violent Extremism Online isimli kitapta yer alan makaleler şu 'siber çağda', internet dediğimiz uzayın nasıl bir terörizm yatağı olduğunu, daha doğrusu olabileceğini gösteriyordu.
Fakat mesele onunla sınırlı değil.
Küresel terörizm hiç akıl edilmeyen bir insanın da son derecede kanlı bir terörist olmasıyla ilgili. Hal böyle olunca devletler o teröristi veya terörizmi önlemek için bugüne kadar uyguladıkları hukuk sınırlarını zorlayan ilkeler, yaptırımlar içine girmek zorunda kalıyor. Şimdi bizde de tartışılan 'önleyici vuruş' türünden yaklaşımlara yöneliyorlar.
Bir kere bu, demokrasi mi güvenlik mi yaklaşımını hızla devre dışı bırakan bir model.
İkincisi ve daha beteri, Fransa ve Orlando hadiselerinin, Charlie Hebdo baskınının getirdiği, mevcut İslamofobiyle bütünleşen, onu daha da ağırlaştıran yeni pozisyonlar.
Dünya bütün bu olaylarla birlikte, büyük bir hızla, her geçen gün boyutları biraz daha büyüyen bir İslamofobiye sürükleniyor. Bundan sonra Batı ile geride kalan dünya arasında bu zıtlaşma, bu çelişki yaşanacak.
Bunun neticesinde göçmenler bir yana, Batı ülkelerindeki yerleşik Müslüman nüfus için bile hayat artık çok zorlaşacak.
Somut kanıt Amerika. Saldırıdan hemen sonra Obama yaptığı çok akıllıca açıklamada, Amerikan püritenizmine çok uygun bir yaklaşım gösterdi. O teröristin 'Amerikalı' olduğunu belirtti. Suçun kendi toplumlarında ve sistemlerinde aranması gerektiğini söyledi. Müslümanların, İslam'ın adını zikretmedi bile.
Ardından ortaya çıkan Trump zafer sarhoşluğu içindeydi. O güne kadar göçmenler konusunda yaptığı açıklamaların 'doğrulandığını' belirtip, bundan sonrasına dönük yeni 'önlemlerini' dile getiriyordu.
Kendi yönetiminde 'Amerika'ya teröre bulaşmış coğrafyalardan göçmen almayacağını' açıklıyordu. Bu, Trump'ın eğer yönetime gelirse, Amerika aşırı topraklara müdahale etmekte gözünü kırpmayacağı anlamına geliyor. Ne yazık ki, işler artık bu akıl almaz çizgiye, noktaya gelmiş durumda.
Yani terör saldırıları yeni savaşların nüvesi. Ve gene öyle görünüyor ki, bu bireysel radikalizm, bu bireysel aşırıcılık söz konusu oldukça dünyanın yumuşaması ufukta görünmüyor.
Tersine, Soğuk Savaş'tan çok sonra, bütün o Huntington, sonradan reddetse bile Fukuyama tezlerinden sonra dünya yeni bir kutuplaşmanın eşiğinde ve bu eşik aşılmayacak. Hele OD bu şekilde yakılıp yıkılırken, hele bu göçmen sorunu her gün onlarca cana mal olurken, hele Batının, Doğu ve İslam korku ve nefreti bu şekilde devam ederken hiç aşılmayacak.
Maalesef...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)