Bir cenazeden kişisel izlenimler
Muhammed Ali'nin ilk günkü cenazesinde ikili bir manzarayla karşılaştım.
Bir kere her ülkeden, her mezhepten, her inançtan insan vardı. Müslümanlar çoğunluktaydı elbette. Ama onlar da rengârenkti. Çoğulcu, birlik içinde farklılıkları sergileyen bir görüntü yansımıştı Ali'nin ilk kez dünya şampiyonu olduğu Freedom Center'a. Bu bakımdan son derecede sivil bir cenaze töreniydi.
Öte yandan, Amerika, devlet olarak orada ve ortada yoktu. Koruması, askeri, polisi ile Ali'nin cenazesi neredeyse terk edilmişti. Ailenin böyle istediği yazılıyor- Türkiye'de. Olabilir. Ama sonuç itibariyle eski Başkan adayı Jassie Jackson da, Erdoğan da, efsanevi boksör Sugar Ray Leonard da oradaydı. (Ali hakkında söylediklerini herkesin dinlemesini isterim.)
Erdoğan'ın oradaki mevcudiyetiyle ilgili kısmını gene Cumhurbaşkanının kendisi gayet net olarak açıkladı. 'Ben' dedi 'oraya sevdiğim, çok önemsediğim bir insanın cenaze namazını kılmak için gittim.' Dönüşün kısa kesilmesi de cenaze (ve töreni) ile ilgiliydi. Çünkü Ali, ertesi gün sabahtan toprağa verilecekti. Bu sadece ailesinin katılacağı bir törenle gerçekleştirilecekti. Yum Center'da düzenlenecek tören ise definden sonra salt bir anma töreni olacaktı. Erdoğan buna katılmayı gereksiz buldu ve döndü. Hepsi bu!
Gene de şunu yazayım: Amerikan yönetimi, devleti, ne derseniz deyin, bir 'Müslüman' olan Ali'yi daha fazla yüceltmek istemedi. Bir devlet başkanına gösterilen tavrın da ne aile düzeyinde ne devlet protokolü bakımından benimsenebilecek bir yanı vardı. Sonunda oraya giden tek devlet başkanıydı Erdoğan.
Yakından gördüğüm aile bireylerini pek bu anlayışla ilgili insanlar şeklinde değerlendirmedim. Tören organizasyonu ise zaten bir felaketti. Organizasyon yapmakla maruf Amerika'da böyle bir karmaşa görülünce de inanılmayacak bir mertebedeydi.
Kısa günde konuşabildiğim, görüşebildiğim insanlardan edindiğim izlenim şu: Ali, kuşkusuz önemseniyor. Ama artık Amerikan kültürünün içselleştirilmiş bir parçası olarak görülüyor. 1960'ların ortasındaki, 1970'lerdeki 'sivil haklar' mücadelesi dahi hatırlanmıyor ki, Ali'nin onunla ilgisi kurulsun. Toplum onları aşmış. Zencilerin ayrı yerlerde oturduğu kafeler, arka sıralarında yolculuk ettiği otobüsler kalmamış ki, Ali'nin o mücadelesi anımsansın.
Gezdiğim Ali Müzesindeki bütün o kronolojiler, bütün o anlatımlar, Ali'yi bir boksör ve Müslüman olmanın ötesinde bir 'sivil hak arayıcısı' olarak göstermekle ilgili.
Amerikan demokrasisinin erdemi bu. Şiddetle karşı çıktığı bir düşünceyi şimdi toplumsal yapının ayrılmaz bir parçası haline getirebilmek!
Bu dünyadan Ali geçti!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)