İstanbul'da salı günü gene bir bomba patladı ve bildiğim kadarıyla 11 kişi yaşamını yitirdi. Bu, kısa sayılabilecek bir sürede Türkiye'nin her bakımdan kalbi demek olan bu kentte patlayan galiba 10. bomba.
İstanbul'da patlayan bomba bütün Türkiye'de patlamış demektir ki, hemen ertesinde İngiltereve Almanya'nın ülkemizi 'güvenliksorunu olan birülke' olarak tanımlaması, bu tanımı yurttaşlarına 'duyurması' tamı tamına bu anlama gelir. Turizmden akademik konferanslara kadar her alanda karşılaşılan sorunların daha da büyüyeceğini söylemek kabil.
Çok yazık... Başbakan Yıldırım'ınaçıklamalarına göre bombayı PKK patlatmışolmalı. İşaretler o yönde.
***
Öte yandan bombanın 7 Hazirangünü patlatılmış olması herhalde bir tesadüfdeğil. Geçen sene bu gün seçimyapılmıştı ve Türkiye'de başka bir manzaravardı. Sandıktan tek parti iktidarıçıkmamış, HDP 80 dolayında milletvekiliyleMeclis'e girmişti. Dolayısıyla o günTürkiye başka bir yerde duruyordu. 7 Haziran'ı izleyen kısa süre içinde her şey tepe taklak oldu. Temmuzdan itibaren PKK yeni saldırı düzenine geçti. HDP olayları biçimlendirmekte acziyete düştü. Daha doğrusu bir karar verdi.
Bu karar Kandil'le Öcalan arasındabir tercihte bulunmakla ilgiliydi. O daKandil'i tercih etti.
HDP'nin kararında etkili olan neydi derseniz, bu onun kararından ziyade Öcalan'ın tutumundan kaynaklanan bir durumdu. HDP'yi, büyümesi ve kazandığı popülarite ile Öcalan istemezoldu. Görünürde bu görüşü kanıtlayacak fazla bir şey bulunamayabilir. Ama gerçek budur. Çünkü HDP'nin güçlenmesi,kendisini yönetmesi, tabanını oluşturması durumunda Öcalan'ın etkisi kaybolacaktı. Sadece bir 'tarihsel şahsiyet' olarak mevcudiyetini koruyacaktı.
Demek ki, zıtlaşma Öcalan-HDP arasındaydı. Kandil de aynı şekilde kendi pozisyonunu sahiplenmek isteyince Kandil-HDP ilişkisi neredeyse kendiliğinden kuruldu. Öcalan ve sürdürdüğü nispi barışçıl çizgi kaybolunca, OD'de durum PYD/YPG üstünden başka bir noktaya gelince PKK son büyük kalkışmasını bambaşka bir taktikle somutlaştırdı. Şehir savaşlarını başlattı.
***
Bugünlere geldik ama bugünler nedir?
İki şeydir. Birincisi, iki taraf arasında cereyan eden kesinlikle bir uzlaşma, uzlaşma çok ileri bir sözcük, yakınlaşma öngörmeyen bir politikadır. Demokratikyaklaşımlar mı, militer yaklaşımlar mı derken tutulan yol bizi bu derin çelişkinin eşiğine getirdi.
İkincisi, bugünden sonra ne olacağı sorusudur. Zor, çok zor bir soru bu. ODkazanı fokur fokur kaynarken, GD'dekentler yerle bir olmuşken, içeride taraflar tam manasıyla birbirine ters düşmüşken ve nihayet PYD/ YPG uluslararası güçlerle hareket edip Türkiye'nin güneyinde yeni oluşumları zorlarken, tam bu aşamada bir çözüm beklemek, çözüm ummak denizleri alev alev tutuşturmaktan daha zor görünüyor.
Gene de ummak gerekiyor. Tam şu aşamada taraflara soğukkanlılık, sağduyu çağrılarında bulunmak insana da, topluma da saçma geliyor. Her şey o ölçüde uzak. Buna rağmen ummak gerekiyor.
Herhalde bir yerden bir ışık sızacak ve bu karanlık aydınlanacaktır.
Işık, iğne deliği kadar da olsa ışık...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.