Soykırım kararı ve gerçekçilik
Hiçbir parlamentonun bir başka ülkenin tarihinde yaşananları şudur budur diye nitelendirme hakkı yoktur.
Anlamsız bir şeydir bu, onun için. Hele ki, bu 'soykırım' gibi başlı başına hukuka ait, zor, çetrefil bir karar olsun.
Hal böyleyken bu türden bir kararı 'siyasal' diye nitelendirmemek olanaksız.
O kadar böyle ki durum, Erdoğan ve Türkiye'yle bu derecede yakın ilişki içinde olan Merkel bile, gözümüzün içine baka baka bu konuda bildiğini okudu. Siyasal olmayıp da bu şartlarda bu karar ne olacak?
O bakımdan şimdi mesele ve yapılması gereken gece gündüz Almanya'ya 'soykırım' bağlamında saldırmak değil.
Veya bu bir soykırımdır ya da değildir tartışmasına bir daha baştan başlamak değil.
(O tartışma ayrıca devam ediyor, zaten!) Almanya'nın böyle bir adım atmasını 'gerektiren' nedenlerini dikkatle incelemek ve o adımı bundan sonra nelerin takip edeceğini dikkatle değerlendirmek.
Tabii ki, bu sorunun en muhtemel cevabı mülteciler meselesidir, Türkiye- AB ilişkileridir, hatta Türkiye-Almanya ilişkileridir.
Özellikle Almanya'yla ilişkiler belli bir katta gayet iyi giderken bir başka katta da Merkel'i zorluyordu. Alman bir komedyenin yaptığı densizliğe gösterilen tepkiyi hatırlamak taşları yerine oturtur. Öte taraftan, göçmenler konusunda Merkel'in Türkiye'yle sürdürdüğü pazarlık ve bize muhtaç olduğu yolunda verdiği izlenim kendi siyasi tabanında onu haddinden fazla zorluyordu.
Yani, Merkel, bu göçmen konusu yüzünden, 'Türkiye'ye ses çıkaramayan bir lider' konumuna gelmişti.
Gösterilen tepki budur. Aklımın hiç almadığı gibi bir 'üst akıl' aranıyorsa, işte o üst akıl genel olarak AB'dir. Vize anlaşmaları ve göçmen ilişkileri dairesinde gelişen olaylar neticede AB'yi, Türkiye'ye yeni bir rahatsızlık vermeye itti. Merkel de gerek kendi ülkesinde gerekse AB nezdinde yitirdiği prestiji bu yolu benimseyerek aşmaya çalıştı.
'Türkiye bunu hak etmiyor' demenin anlamı yok. Bir de hak mı edecekti? Ama ortada bir gerçek var. Böyle bir kararın geldiği görülüyordu. Bu gelişmelerin başka türlü yönetilmesi lazımdı.
Şimdi yapılacak şeyler var. Bunlar yeni ve daha şiddetli bir söylem üretmek değil. Kimse, hele hele kendimiz hiç, Türkiye'nin büyük ve önemli bir ülke olduğundan ve bunun evrensel olarak bilindiğinden kuşku duymayalım.
Ama her büyüklüğün bir sınırı var.
Dolayısıyla siyaset de bu bilinç ve gerçekçilikle üretilir.
Bu meyanda parlamentodan geçirilen kararın içerdiği yaptırım önerilerinin şimdi, çok parlak bir büyükelçimizin bana söylediği üzere, müzakere edilip durdurulması gerekir. Asıl olan bu türden somut sonuçlar almaktır.
Yanlışlık bir başka yanlışlıkla giderilemez.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)