Davutoğlu sonrası olacaklar ve yeni profil
Şu: Akparti'nin bizatihi kendisi modernist bir harekettir. Bu hareket 2001 yılı civarında kurulurken kendisini hazırlayan Erbakan geleneğinden kopuyordu. Çünkü o gelenek MSP- RP- FP modelleri içinde bir bürokrasiye dönüşmüştü. Erbakan'ın bir kitleyi harekete geçirmek için 1970'lerde kullandığı üslup da, dil de artık yeni ve genç kitleleri tatmin etmiyordu. Yeni dünya düzenine uygun yeni bir modele ihtiyaç vardı.
Bu model Abdullah Gül tarafından kalkınmacı, büyümeci ve eşitlikçi bir model olarak tanımlandı. Daha önemlisi demokratikleşme bu hareketin belkemiğini meydana getiriyordu. Nitekim ilk seçim de % 35 civarında oyla sonuçlandı. İslam burada demokratikleşmenin bir unsuru olarak zikrediliyordu.
Erdoğan dönemi kalkınmacı- büyümeci hareketi daha ileri bir çizgiye çekti. Aynı şekilde 'akılcı yönetim' ve demokratikleşme iradesi (özellikle 2007 sonrası) hareketi % 50'ye büyüttü.
Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na çıkışı ile parti karizmatik yönetime oturdu. Gezi Olaylarının katılığı Erdoğan yönetimini tartışmasız bir şekilde kendi % 50'si ile buluşturdu ve daha popülist bir siyasete yol açtı.
Başbakanlığı döneminde kendi açısından doğal olarak, haklı olarak bu çizgiyi daha da koyulaştırdı. Ama o yaklaşımı Erdoğan'ın daha fazla taşımak istemediğini fark etmedi.
Erdoğan'ın, Başkanlık talebini de içeren 'realpolitik' yaklaşımına karşılık, ona karşı çıkmak olmasa bile kısmen 'benimsememeyi' kapsayan bir model kurdu ve çelişki o noktada başladı. Nitekim son konuşmasında Başbakanlığı döneminde savunduğu 'hukukları' sayarken, yaptıklarını dile getirirken 'projeler'den, ekonomik istikrardan söz etmesi bu yaklaşımının göstergesi.
Şöyle bir ekleme daha yapayım, biraz paradoksal bir saptama: Davutoğlu'nun 'yumuşaklığı' ilk bakışta sanki daha kapsayıcıymış gibi duruyordu. Oysa o üslup ve tonlaması daha daraltıcıydı, daha ideolojikti. Şimdi bu kısıtlamalardan da arınmış, daha 'mesianik' bir söylemi değil, düz, sıradan, gündelik dili kullanan bir Başbakan seçilecektir. Ve besbelli ki, somut projeler, kalkınmacılık, ekonomik istikrar ve bilhassa dış politikada toparlanmayı öngören bir döneme yani daha modernist bir döneme geçilecektir.
Böyle olacaktır!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)