Liberalizmle faşizm arasında
NY Times'da muhakkak göz attığım bir yazardır Cohen. Fazla entelektüel derinliği olmayan ama ciddi bir sezgiyle düşüncelerini yazan Cohen bu defa da Avrupa ve Amerika'da, liberalizmin faşizme yenildiğini söylüyor.
Bunu tespit etmek ve yazmak önemli. Fakat Cohen dostumuz yazısında iki büyük noktayı, bu işin gerekçesi sayılabilecek iki büyük noktayı unutmuş.
Bunların ilki liberal, daha doğrusu neoliberal ekonomi ve siyasetin 1979'dan bu yana soluk aldırmaz bir baskıyla sürdürdüğü hegemonik yaklaşımdır. Başka ideolojilerin, başka politik tutumların 'ölü' olduğunu bunca büyük bir şiddetle iddia ederseniz sonunda neo- liberalizmin kendisi faşizme dönüşür ki, patlak gerçek bir faşizm şeklinde tezahür etti. Bunun sebebi çok açık: zenginlerin, çok küçük bir azınlık olarak daha fazla zenginleşmesi.
İkincisi, bugünkü faşizmin nesnesi yani düşmanıdır, o da İslam'dır, Müslümanlardır. Bugünkü Avrupa'nın tutumunu islamofobi diye tanımlamıyor muyuz, işte o 'fobi', o uydurulmuş, gerçek dışı korku döndü, dolaştı, mevcut faşizmi doğurdu. Hiç kuşkunuz olmasın, İslam'ı ve kitlesini Avrupa'dan dışlarsanız bugünkü faşizm de önemli ölçüde yatışır ama kısa bir süre sonra kendisine yeni bir düşman üreterek yeniden ortaya çıkar. Zaten bugünkü, dönük faşizm aynı zamanda siyahlara, Avrupa dışı nüfusa dönük nefreti de kapsayıp kuşatıyor.
Sonuç derseniz çok vahim: küreselleşme, Avrupa Birliği ve insancıl idealler bitti. İşin düğüm noktası da göçmenlerdir. Binlerce insan yok olup giderken AB olmadık işlere kalkışıp ikinci bir darbe indiriyor onlara.
Çok açık: bu durumdan dünya ancak gerçek, ciddi, ayağı yere basan, sivil toplumu, katılımı, dayanışmayı, paylaşım ve bölüşüm ekonomilerini, sosyal güvenlik sistemlerini, sosyal politikaları kavrayan, kuşatan demokratik bir sol politikayla çıkar. İki iki dört! Gerisi boş laftır. Ama solun ufak tefek mevzii başarılarına mukabil şiddetle gerilediği kanısındayım. Hazin bir durum.
Bize gelince Türkiye bu tablonun politikkültürel yanından etkileniyor. Bu muhakkak. Ama bir başka cephesiyle de Türkiye muhafazakâr bir ideolojik çerçeve içinde şu bahsettiğim sol politikaları popülist bir yaklaşımla uyguluyor. İslam'ın ezilmişliğine karşı İslami bir hat çekerek Batı karşıtı olmasa da Batı dışı, Batı ötesi bir cephede kalıyor.
Bugünkü iktidarın kitlesel desteğini hazırlayan kaynak budur. Mesele bu birikimin daha demokratik ve özgürlükçü bir doğrultuya taşınmasıdır. Liberal ekonominin ve politikaların faşizme değil gerçek bir liberalizme evrilmesini sağlamaktır.
Dünyanın ve bizim durumumuz budur, keşke bunları düşünüp konuşsak...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)