MHP, MHP’ye mahkûmdur...
MHP, hakkında çok yazdığım bir parti. Karşımıza çıkan durum bu partiyi yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor. Bununla birlikte, asıl mesele, az ötede kıvrılmış durumda: MHP bundan böyle Türk siyasetinde önemli, kalıcı bir rol oynayacak mı?
Bu 'gerçeği' ile MHP Türkiye'deki muhafazakâr hareketin büyük kanavasının dışındadır. Muhafazakâr hareket Türkiye'de modernleştiricidir. MHP ise her zaman modernleşmeye uzak, hatta kapalı kaldı. Hatta modernlik öncesi kavramlarla iç içe oldu. Kitlelerin değişmesinden, kitleleri değiştirme talebinden değil onların aynı kalmasından beslendi.
Türk siyasetinde muhafazakâr /sağ bir parti olarak MHP'nin ilk özelliği budur. Ama yetmez. Bir başka önemli hakikati daha var...
MHP'nin bugüne kadar kendi 'ayrıksı' veya 'aykırı' veya 'bağımsız' bir siyasal söylemi olmadı. Hiçbir zaman olmadı. Daima iktidardaki sağ partilerle ittifak etti. Onların söyleminde bulunan nispeten dar tutulmuş ve onların nispeten kısık sesle dile getirdiği kavramları yüksek sesle savundu. 1970'lerde Demirel'in komünizm karşıtlığını, 1990 ve 2000'lerde iktidarın Kürt hassasiyetini kitleselleştirdi.
Bu doku onun değişmesine olanak vermez. Ayrıca, Genel Başkanın değişmesi partinin değişmesi anlamına gelmez. Fransa'da Marine Le Pen'in artan ve eksilen oyları gibi MHP'nin de artan ve eksilen oyları olacaktır. Ama MHP, asla siyaset tayin eden bir parti olamayacaktır. Olamaz da.
Geriye iki ihtimal kalıyor: birincisi, MHP bu hengâmeden bölünerek çıkabilir. En yakın duran seçenek odur. İkincisi, Bahçeli'nin kurultayı kazanmasıdır. Bekleyip göreceğiz. Bunlar ciddi ihtimallerdir. Fakat hangi seçenek gelişirse gelişsin, 'muhalif' adayların şu belirttiğim çerçeveyi kıracak bir siyaset üretmesi olanaksızdır.
Türkiye'nin hüznü bu: siyaseti hâlâ lider değişikliği ve 'zirve' müdahaleleriyle sınırlı sayıyoruz. Taban, toplumsal dönüşüm, siyasal temsil, ideolojik formasyon gibi konuları göz ardı, kulak ardı ediyoruz.
Ama bunları MHP'den beklemek zaten olacak iş değil; MHP, MHP'ye mahkûmdur...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)