İnsanlar feminizm konusuna, tıpkı Bad Godesberg programında sosyalizme ulaşılabilecek yollar sayılırken belirtildiği gibi, klasik felsefeden, muhafazakâr İslam teolojisinden ve sosyalist düşünceden kalkarak gelebilir.
Üçü de önemlidir. Üçü de yeni ufuklar açabilir. Nihayet bugün Türkiye'de bu mevzuyla ilgilenenler bu üç alandan gelen kesimlerdir. Buna (belki klasik felsefeyle daha fazla içli dışlı olacak şekilde) bir dördüncü boyut ekleyebilirim: liberal-demokratik çizgi. Bu iş dünyada da böyledir.
***
Bununla birlikte tartışmaya incelikli bir sınır hattı çizmekte de yarar var.
Sadece kadının ekonomik durumunun iyileştirilmesi, sadece sosyal hayat içinde kadına 'saygın' bir yer verilmesi meseleyi aşmaya yetmez. Ancak özgürleşme temelinde ele alınmasıyla, o özgürleşmenin siyasal (ve sosyal) planda sonuna kadar kabul edilmesiyle kadın konusunda bir aşama sağlanabilir. Özgürleşme işin içine girince de konunun hayli karmaşık bir hale geldiğini bilmek gerek.
Özgürleşme (emancipation) bireysel ve toplumsal boyutları olan bir kavram. Yeri geldiğinde insanı kendisine bile yabancılaştırabilecek bir potansiyeli var. Bu nedenle de özgürlükçü planda kendisini gösteren yaklaşımlarla birlikte ele alınabilir ancak.
Bu bakımdan iki olgudan söz edeyim. Birincisi, bu niteliğiyle, feminist hareket özü, dokusu, yapısı gereği muhaliftir, ayrıksıdır. Yerleşik kurallar, koşullar içinde, normatif yapıyı benimseyerek, içselleştirerek özgürlük arayışı daha özel bir konuma tekabül eder. O özel halin üstünde ayrıca düşünmek gerekir. Bu bakımdan muhafazakârlıkla feminizmi birleştiren, bir arada ele alan yaklaşımlar benim için ayrıca önemlidir. 1990'larda bir ara öne çıkan ve daha ziyade hukuksal/ demokratik çerçeveye yerleşen o tartışmayı artık görmüyorum. Oysa ona ihtiyacımız var.
İkincisi, feminizm, ikinci dalga feminizmde, sosyalizmle bütünleşmişti. Ardından gelen üçüncü dalga feminizm konuyu yapısalcılık sonrası düşünceyle ilişkilendirdi. Yani sadece sosyalist bir hareket değil feminizm. Devlet, dil, kamusallık, beden, bellek, mekân üstünden gelişen kapsamlı, geniş bir hareket. Kendisini aşan, toplumsal planda özgürleştirici, dönüştürücü olması da bu bağlamın kuşatılmasına bağlı.
***
Türkiye kadın konusunu 1990'larda, 2000'lerde bu anlayışla tartışıyordu ve çok yararlı, verimli sonuçlar üretiyordu. Bugün aynı üretkenlikte değiliz. Feminizm bugün kadına siyasal haklarının verilmesi ama radikal laisist çizgide başörtüsü yasaklarının getirilmesiyle Kemalist devrimlerin bir eleştiri olanağı olarak değerlendiriliyor bir yandan. Öte taraftan da emek zemininde cılız bir sosyalizm konusu olarak ele alınıyor.
Oysa feminizm daha fazlası demek. Türkiye'de muhafazakâr bir bakış açısı ve hâkimiyet var bugün. Ve hâlâ kendisine o çevreden gelip muhafazakâr/ İslamcı diyen feministler de mevcut. Kemalist feminizmin daha fazla gideceği bir yer yok. Ama muhafazakâr feminizm yeni şeyler söyleyebilir. Bahsettiğim yeni toplumsal kuram (sosyal teori) ve yeni demokrasi ile kendisini bütünleştirebilir. Bilemem. Ama ben o tartışmayı görmek istiyorum.
Belki muhafazakârlığımızı dönüştürmenin, demokrasimizi geliştirmenin yolu da feminizmden, onun özgürleştirici ve sorgulayıcı niteliğinde saklıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.