Kuşatmayı yarmak...
Karşımıza çıkan halin birçok nedeni var. Hayatta hiçbir şey tek nedene bağlı değildir. Olamaz. Ama hayatı karmaşıklıktan kurtarmak için de nedenleri azaltmakta yarar var. Bu gelişmeyi de Türkiye'nin OD'de söz hakkı araması meydana getirdi.
Şimdi Erdoğan'ın 'meşru müdafaa' açıklamalarını dinleyince onun satır aralarında bu gerçeği görmemek olanaksız. Dünyanın öteki ucundan gelenler OD'de yerleşecek, yer tutacak, bildiğini okuyacak fakat Türkiye kendisine dönük müdahalelere karşı çıkınca dünya tarafından tedip ve terbiye edilecek... Erdoğan'ın mantığını bu yaklaşım meydana getiriyor: OD'ye bin kilometre öteden gelenlerle sadece Suriye ile bin kilometre sınırı olan Türkiye!
Bugüne nereden geldik, başka türlü siyasetler uygulanamaz mıydı deniyor. Kuşkusuz uygulanabilirdi. Uygulanmalıydı. Rusya'nın OD'ye inişinden sonra başka bir plan ve yaklaşım devreye girmeliydi. Hepsi doğru. Ama iki yaklaşım arasında bir fark var: OD politikalarının özünü aynı tutup yönteminin değişmesini istemek başka, OD'de ne işimiz var demek başkadır! Elbette OD'de çok işi var Türkiye'nin. Hele bundan sonra daha da fazla işi var...
Bütün bu hengâmenin altında yatan bir gerçeği öncelikle kabul edelim: Batı, OD'de Türkiye istemiyor. Nedeni çok basit: bütün öteki mütalaalar bir tarafa, Çin, neticede Çinlilerin, Rusya nihayetinde Ruslarındır. OD ise sahipsizdir. Batı öyle düşünür. Batı, OD'yi kendisinin sayar. 'Ortadoğu' adı konduktan sonra bu böyle ve bütün maksat Osmanlı'yı/ Türkiye'yi o bölgeden uzak tutmak olmuştur. Verilen 'Batı/ lılık- Batı /lılaşma' rüşvetinin bedeli budur. İş, bu defa da Türkiye'nin OD'den çıkarılması 'işinin' Rusya'ya ihale edilmesine kadar geldi.
Bir düğüm noktası var: Kürtler! Onlar da kendi taleplerini OD hengâmesiyle bütünleştiriyor. Türkiye'nin sıkıştığı nokta bu! Bu Gordion düğümü nasıl çözülecek sorusuna cevap arıyor Türkiye. İçeride PKK ile mücadele ediyor, tamam; dışarıda PYDYPG ile mücadele ediyor tamam. Ama bir de Kürt halkının meşru, demokratik talepleri var. Dünya âlem biliyor ki, artık bu aşamada, Türkiye, güvenlik politikalarıyla devam edecek ve demokratik politikalar daha bir süre bekleyecek. İlk adım bu yaklaşımı değiştirmek olmalı!
Kuşatma altındayız. Bu bir gerçek. CB Gül'ün 'Cumhuriyet tarihinin en zor döneminden geçiyoruz' derken söylediği budur. Kuşatmayı, kuşatılmayı işaret ediyor Gül.
Kuşatmayı yarmanın ilk yolu gerçeği tarihsel bir perspektif içinde algılamaktır. İkinci yolu, Türkiye'nin 'soft power' olmanın önemini unutmamasıdır. Güvenlik politikalarının yükseldiği bir dönemde demokratik politikaları, Kürt taleplerinden sivil anayasaya kadar hiç unutmadan hatırlamasıdır. Asıl, kusursuz, eksiksiz demokrasiye sahip Türkiye OD'de söz sahibi olacaktır...
Kuşatmayı yarmanın yolu...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)