Muhalefetin ürettiği nefret dilinive bu dilin kökenlerini elimdengeldiğince işlemeye çalıştım.Konuştuğum mecralarda, yazdığımbu köşede nasıl anormal bir durumlakarşı karşıya olduğumuzu anlatmayıdenedim.
Bu nefret organik bir durum değil. Doğal değil, yapay. Sistematik biçimde istihbarat örgütlerinin verdiği reçetelere dayanılarak muhalefet tarafından bilinçli bir şekilde üretildi.
Kazanmak yoksa bile kaybetmemeküzerine kurgulanmış bir makine.Bir çeşit silah. Uzun yıllardır bombardımantopu işlevi gördü. İktidarınsurlarını dövmekle, surda gedik açmaklasorumluydu. Erdoğan'a karşı bu nefretbombardımanı yıllardır sürüyor.Anlatmaya çalıştık. Göstermeyi denedik.Ama ne çare? Duymak istemeyenkulaklara böylesi bir gürültünün içindeulaşma imkânı olmadı. Farklı sesleribastırmak için de yeterince gürültüyaptılar. Muhalif seçmeni bir kuşatmanıniçine hapsettiler, kimse kimseyi duymadı.
Çünkü Erdoğan hedefte oldukça hepsinin hoşuna gitti. Amansızca kullandılar. Kuşatma başarısız olsa bile bu gürültünün içinde kimse başarısızlıkları sorgulamıyordu. Siyasetçisi koltuğunubu nefret gürültüsünün içinegizliyordu. Gazetecisi bu gürültüdenekmeğini yiyordu.
Buraya kadar hedef belliydi. Erdoğan ve onu savunan her kim varsa hepsine topyekûn saldırıldı. Ancak kuşatmanın başarısız olacağı anlaşıldıkça içeriden geri çekilmek isteyenler çıktı. Bombardıman topunu sahra topuna çevirdiler. Kendi içindekileri vurmak için. Meral Akşener'in üzerine üç gün küfür, hakaret bombaları yağdı. İçlerinde kuşatmayı sorgulayan gazeteci mi çıktı? Onu da aynı şekilde imha ettiler.
Ama hakkını vermek lazım; Muharrem İnce'yi Kanas'la vurdular. Yerinden bile kıpırdayamadı zavallı.
Buraya kadar bu silah, belki de nefretsilahı kontrol altındadır. Ancaknefret silahı öyle bir şeydir ki, zamanlakendi kendini üretmeye ve kendikendine komut vermeye başlar. Amaondan önce bir evresini daha gördük.Nefret silahı seçimin hemen ardındantazyiki fazla gelen bir hortum gibi çılgınişler yapmaya başladı. Her tarafa,herkese hedef gözetmeden nefretkusma sürecidir bu.
Gördünüz, depremzedelere neler söyleyip neler yaptıklarını. Kontrolden çıktılar. İçlerindeki nefret tohumları, akıllarını da dillerini de esir aldı. Bu alçak dilin sınırı olmadığı gibi artık hedef ayırt etmediği de açıkça görülüyor. Her şey bu kadar ortadayken hâlâ bu dile yaslananlar bence vicdanını ve insanlığını sorgulasın. Nefret çılgınlığının nasıl da kurumsallaştığını Tekirdağ'da gördük. CHP'li Büyükşehir Belediyesi, depremzedeleri sığındıkları otelden kovmaya bile kalkıştı.
Ama durun bu son evresi değil. Nefretin son evresi daha kendilerine yönelecek. 28 Mart sonrası sokacakdüşman bulamayınca kendi kendinisokan akrep gibi en son kendinesaplayacak zehirli okunu. Kim ölür kim ayakta kalır bilmem de çok kelleler gidecek gibi geliyor bana.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.