Kılıçdaroğlu’nun başına aldığı bela
Yaptığı yeni açıklamada, 6 genel başkanın imza yetkisini parlamenter sistemdeki Bakanlar Kurulu'yla benzeştirerek çarpıtıyor. Neymiş? Parlamenter sistemde bakanların da imza yetkisi varmış. O nedenle veto yetkisi olan bir vesayet mekanizması ihdas etmekte pek de bir sorun yokmuş.
Dediğim gibi kıyaslama baştan aşağı yanlış. Ne siyaseten, ne hukuken, ne de ahlaken doğru bir kıyaslama. Halbuki bahsi geçen parlamenter sistemin kendine has bir siyasi işleyişi ve karşılığı vardı. Hukuk içerisindeydi. Ve ahlaken ucube değildi.
Öncelikle bu mukayese, siyasetin gerçekliğini çarpıtıyor. Bakanlar Kurulu'ndaki bakanlar siyaseten başbakandan tabii ki daha güçlü değildi. Çünkü Bakanlar Kurulu öyle ya da böyle başbakanın şekillendirdiği bir yapıdır. Bakanlar kendilerinde başbakandan üstün yetki falan görmezler, göremezler. Başbakanı bir protokolle kendi iradelerine bağlayamazlar. Başbakan mesela Devlet Su İşleri'ne atama yaparken Ulaştırma Bakanı'nın onayına mecbur değildir. Bakanların etkinliği ancak kendi yetki alanlarıyla sınırlıdır. Yüzde elli artı bir oy alan bir başbakanı veto etmeye kalkışmak hiçbir bakanın aklının ucundan bile geçmez.
İkincisi, bu kıyaslama hukuken de kural dışı bir benzetme. Ülkemizde bir Anayasa var. Ve bu Anayasa siz beğenseniz de beğenmeseniz de hükümet yetkisini cumhurbaşkanına veriyor. Bakanlar dahil tüm atamalar cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor. Bunun hilafına bir yapı inşa etmek demek, açıkça Anayasa'yı ihlal etmek demektir. Ve suçtur. Parlamenter sistemdeki Bakanlar Kurulu da anayasal bir kuruldu. Orada Bakanlar Kurulu'nun imza yetkisi doğal olarak Anayasa'nın içinde vardı. Şimdi siz bu imza yetkisini hangi hukuka dayandıracaksınız? Kusura bakmayın ama Anayasa sizin kafanıza göre yok sayabileceğiniz bir metin değildir.
Üçüncüsü, bu benzetme demokratik meşruiyeti de yok saymaktır. Parlamenter sistemin kendince bir mantığı ve meşruiyet üretme çabası vardır. Koalisyon hükümetlerinde bile taraflara sahip oldukları toplum desteği kadar yetki verilir. Bunun dışında bir yetki iddiasında bulunmak, orada bile gayrimeşru sayılır. Parlamenter sistemdeki hükümet, güvenoyunu kapalı toplantılarda altılı masalardaki pazarlıklardan değil, Meclis'ten alır ve Meclis'e karşı sorumludur. Yani öyle ya da böyle dolaylı da olsa millet iradesine dayanır. Yüzde birlik partilere belki birer bakanlık verilir ama o bakanlar hem başbakana karşı sorumludur hem de kendine has sınırlı bir alanı vardır. Başbakanın eşiti değildir. Üstü hiç değildir.
Hiç kimse yüzde birlik bile toplumsal desteği olmayan bir partinin, hükümet üzerinde vesayet kurmaya kalkışmasını ortak akıl gibi laflarla meşrulaştıramaz. Millet iradesini yansıtmayan her türlü düzenleme demokrasi kusurudur. Hele bu tür tuhaf kıyaslamalarla kamuoyunu yanıltmaya kalkışmak daha da büyük ayıptır. Ama ben yakın zamanda daha büyük bombalar bekliyorum. Bu kafayla gittikçe masanın küçük partileri ortalığı daha da karıştıracak gibi. O nedenle soruyorum hep, "Kılıçdaroğlu nasıl bir belaya bulaştığının farkında mı?" diye.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Koridorun da ötesine geçen bir etkinlik (07.10.2023)
- Terörün farklı yöntemleri (05.10.2023)
- Liberal demokrasiden geriye ne kaldı? (03.10.2023)
- Sivil Anayasa mümkün (02.10.2023)
- Menendez çok da önemli değildi (30.09.2023)
- Zengezur koridoru ve Türk dünyası (28.09.2023)
- CHP’de herkes haklı (26.09.2023)
- Daha adil bir dünya mümkün (25.09.2023)
- Blöf mü, değil mi? (23.09.2023)
- Tesla fabrikası otomobil endüstrisine katkı sağlar (19.09.2023)