Münih Sendromu
Hikâye şöyledir. Hitler yayılmacı bir siyaset izlemektedir. Onu dengelemesi gereken İngiltere gibi ülkeler ise o veya bu sebeple Hitler'i dengelemek yerine yatıştırmayı tercih eder. Hitler'in bir iki işgal sonrası tatmin olacağını ve böylece barışın korunabileceğini düşünürler. Ancak Hitler her seferinde daha fazlasını ister. Münih'te Hitler'i ikna ettiğini zannedenler Alman saldırganlığını göz ardı etmiştir. Hitler çok daha uygun bir zamanda durdurulabilecekken durdurulamamıştır. Ve İkinci Dünya Savaşı patlamıştır.
Bu olaydan ders çıkaranlar Soğuk Savaş'ta Sovyetlerin her alanda bir an önce engellenmesi gerektiğini düşünmüştür. Domino teorisini üretmiştir. Bu mantığa göre, taşlardan biri düşerse diğerleri de düşeceği için bugün Sovyetleri mesela Asya ya da Afrika'da dengelememek yarın öbür gün Berlin ve Avrupa'nın düşmesi demektir.
Bu korkuyu abartılı bulanlar ise Münih Sendromu'na kapılmanın doğru olmadığını aksine bir enerji kaybı olduğunu düşünmüştür. Bazı gereksiz bölgelerin Sovyet saldırganlığına terk edilmesinin daha avantajlı olduğu iddia edilmiştir. Buna göre sadece stratejik anlamda öncelikli bölgeleri korumak gerekir. Bir taşın düşmesi diğerlerini tetiklemek zorunda değildir.
Tarihin ilginç bir cilvesi olsa gerek bugün Ukrayna krizi esnasında da Münih Güvenlik Konferansı'nda benzer konular gündeme geldi. Batı ittifakı Ukrayna'yı feda etmeye hazır görünüyor. Ukrayna Devlet Başkanı Zelinski de tam olarak bunu dile getirdi. Sadece Ukrayna'nın değil tüm Avrupa'nın tehdit altında olduğunu anlattı. Batı ittifakı ise bence o hesapları çoktan geçti. Ukrayna, Rusya'nın insafına terk edildi. Bir bütün olarak NATO ittifakının yeterli olduğu düşünülüyor.
Münih analojisinin gerçekten bir sendrom olduğunu düşünebilirsiniz. Korkuları abartmak olarak görebilirsiniz. Mesela Soğuk Savaş'ta domino teorisine inanmanın doğru olmadığını düşünebilirsiniz. Her şarta uygulamanın hatalı olduğu da ortada.
Ancak bugünkü şartlara uygulamanın yanlış olduğunu düşünmüyorum. Yaklaşık beş yıldır İkinci Dünya Savaşı öncesi şartları yeniden yaşadığımızı iddia ediyorum. Dünya siyasetindeki güç boşluğu birebir kendini tekrar ediyor. Bu boşluğa Rusya gibi akmak isteyen ülkeler her tavizden sonra daha da cesur hale geliyor.
Zaten Rusya için Ukrayna meselesi hiçbir zaman Ukrayna'dan ibaret olmadı. Rusya, Ukrayna'yı Batı ittifakını yarmanın bir aracı olarak görüyor. Amerika, Avrupalı ülkelerin korktukça Amerika'ya doğru yanaşacağını düşünüyor olabilir. Ama tam tersi sonuçlar doğuracaktır.
Çünkü bu tür durumlarda devlet davranışlarını korkular değil imkanlar şekillendiriyor. Avrupalı ülkelerin Rusya korkusu var ama Rusya'yı dengeleyecek imkânı yok. Bu nedenle tehdide karşı birleşmek yerine güçlüye boyun eğme eğilimi yaygınlık kazanıyor. Nasıl İngilizler aslında Alman taleplerine teslim olduysa bugün de Avrupalılar adım adım Rusya'nın taleplerine teslim oluyor. Boyun eğemeyecekleri noktaya geldiklerinde her şey için çok geç olacak
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Koridorun da ötesine geçen bir etkinlik (07.10.2023)
- Terörün farklı yöntemleri (05.10.2023)
- Liberal demokrasiden geriye ne kaldı? (03.10.2023)
- Sivil Anayasa mümkün (02.10.2023)
- Menendez çok da önemli değildi (30.09.2023)
- Zengezur koridoru ve Türk dünyası (28.09.2023)
- CHP’de herkes haklı (26.09.2023)
- Daha adil bir dünya mümkün (25.09.2023)
- Blöf mü, değil mi? (23.09.2023)
- Tesla fabrikası otomobil endüstrisine katkı sağlar (19.09.2023)